bunu dili ile söylemedikçe boşamanın gerçekleşmediği; kişinin, namaz kılarken içinden geçirdiği herhangi bir düşünceden dolayı namazını iade etmesi gerekmediği gibi.55
Allah Teâlâ, insanın zihninden geçirdiği kötü duyguları ve vesveseleri cezalandırmaz. Nitekim Peygamber (sav), “Allah, dilleri ile söylemedikçe —yahut fiiliyata dökmedikçe— ümmetimi, gönüllerinden geçirdikleri şeylerden dolayı hoşgörür (hesaba çekmez).”56 demekte ve yine kudsî bir hadiste Allah Teâlâ meleklere hitaben şöyle buyurmaktadır: “Kulum bir kötülük yapmayı gönlünden geçirirse onu hemen aleyhine yazmayın! Eğer o kötülüğü yaparsa o zaman onu bir günah olarak yazın. Ama bir iyilik yapmayı gönlünden geçirir de yapamazsa onu bir sevap olarak yazın. Şayet o iyiliği yaparsa bunu on kat yazın!”57 Ancak kimse Allah"ın bu lütfu karşısında, “İçimden geçen vesveseyi eyleme dönüştürmedikçe madem sevap yazılıyor; o zaman bu gibi düşünceleri içimden geçireyim fakat fiiliyata koymamayım da sevap kazanayım.” şeklinde bir düşünceye kapılmamalıdır. Çünkü bu durumda irade devreye girer ve kişinin o vesveseye mağlup olup sorumluluk altına girmesi ihtimali doğar.
Vesvese kronik hâle geldiğinde psikolojik olarak insanı hasta eder ve dışarıdan gözlenebilecek bir boyuta ulaşır. Psikolojik hastalıklar kimi zaman insanı bedenî hastalıklardan çok daha fazla yıpratabilir. Zira psikiyatrik hastalıkların tedavisi, birçok bedensel rahatsızlıklardan daha zordur. Vesveseli olan kişi başlangıçta dışarıdan fark edilmez. Kişi, kendisiyle savaş hâlindedir, huzursuzdur. Kimseye derdini kolay kolay anlatamaz. Anlatsa da herkes, “Bırak bu saçma sapan düşünceleri!” der. Aslında vesveseli kişi de o düşüncelerin anlamsız olduğunu bilmektedir. Fakat elinde olmadığı için o vesveseden kurtulamaz, vesveseyi kendisinden uzaklaştıramaz.
Vesvese, âdeta musibete benzeyen mânevî bir hastalıktır; aşırı önemsenirse büyür, küçük görülürse küçülür, kaybolur gider. Ona ehemmiyet verdikçe şişer, dal budak salar, insanın bütün zihin dünyasını kaplar. Önem verilmezse kaybolur, hiçbir etkisi kalmaz. Kaynağı ve mahiyeti bilinirse kaybolur, bilinmezse kalbe yerleşir ve etkisini gösterir. Vesvese, insana musallat olan bir arıya benzer; meşgul olunursa insana saldırır, meşgul olunmazsa bırakır gider. Bu bakımdan vesvese geldiği zaman üzerinde durmamak gerekir; o zaman düşüncemizden geçer gider.
Şüphesiz insanın, şeytanın telkinlerinin kalbinden geldiğini sanması kendisini telaşlandırır. Hz. Peygamber"in sünneti dairesinde hareket edilir