Bir gün Allah Resûlü, ashâbıyla sohbet etmekteydi. Can dostları, mutlaka her kelimesini içlerine sindirmek, sonra da ailelerine, komşularına, arkadaşlarına özenle aktarmak için can kulağıyla onu dinliyorlardı. Muâviye b. Hayde de o gün Peygamber"in yanında olanlardan birisi idi. O da işittiklerini oğlu Hakîm"e anlatmayı severdi. Daha sonra torunu Behz de dedesinin hatıralarını bize nakleden zincirin bir halkası olmuştu. Sevgili Peygamberimizin, soruları cevapsız bırakmadığını bilen Muâviye, aklına takılanı ona sormaya karar verdi. “Ey Allah"ın Resûlü” dedi, “Örtülmesi gereken yerlerimizi kimin yanında örtelim?” Avret mahalli denilen mahrem bölgelerin örtülmesi gerektiğini daha önce İslâm Peygamberi"nden duymuştu çünkü. Ama bu örtünmenin sınırı ne idi? Hz. Peygamber şöyle cevapladı: “Hanımından ve cariyenden başka herkese karşı örtülmesi gereken yerlerini ört.” Yabancı kadına karşı örtünmek gerektiğini anlayan Muâviye sormaya devam etti: “Peki, bir erkek başka bir erkeğin yanında nerelerini örtmeli?” “Gücün yettiğince avret yerlerini kimseye göstermemeye çalış!” buyurdu Peygamberimiz. O hâlde bedenin, cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesten gizlenmesi gereken özel bir kısmı vardı. Muâviye, “Kişi tek başına olunca ne kadar örtünmesi gerekir?” diye sordu bu sefer. Bunun üzerine Hz. Peygamber, örtünmenin mantığını kavramasına yardım etmek istercesine ona şu cevabı verdi: “Kendisinden hayâ edilip utanılmaya en lâyık olan Allah"tır.” 1
Resûlullah, böylece Behz b. Hakîm"in dedesine, bedeni örtmenin kendine, hemcinsine ve Allah"a karşı saygıdan ileri geldiğini öğretmişti. Allah, meleklerine, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Ona biçim verip ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin.” 2 demiş ve insan bedenini topraktan var etmişti.3 İnsan bedeni ruhu, gönlü ve aklı, kısacası Allah"ı tanıyan, seven ve O"nun emirlerine muhatap olan “insanlık özünü” barındıran ilâhî bir tasarımdı. Yüce Allah, Âdem ve Havva"nın milyarlarca çocuğuna birbirinden ayrı ve kendilerine özel bir beden vermiş, çok benzeseler bile iki insanı tıpkı ve aynı yaratmamıştı. Herkesten kendine düşen bedene razı olmasını istemiş, bu beden üzerinde tasarrufta bulunarak onu yapaylaştırmaya ve metalaştırmaya kalkışanları,