Mudar kabilesinden kalabalık bir bedevî topluluğu, Allah Resûlü"nü ziyarete gelmişlerdi. Üzerlerinde çok basit ve kaba yün elbiseler vardı. Fakir ve muhtaç oldukları her hâllerinden belli oluyordu. Hz. Peygamber bu hâllerini görünce halkı onlara yardım etmeye teşvik etti. Her nedense halk onlara yardım getirmede biraz gecikti. Bu durum Allah Resûlü"nün canını sıkmıştı. Öyle ki bu hâl mübarek yüzüne bile yansımıştı. Sonra ensardan bir kişi bir kese gümüş para getirdi. Onu gören diğeri elinde bir başka yardımla geldi. Sonra ashâb peş peşe bir şeyler getirmeye devam etti. Gördükleri, Allah Resûlü"nü çok sevindirmişti. Bu kez sevinçli olduğu yüzünden belli oluyordu. Şöyle buyurdu: “Kim İslâm"da güzel bir işe öncülük eder ve kendisinden sonra bununla amel edilirse kendisinden sonra o işi yapanlar gibi sevap alır. Üstelik onların sevaplarından da bir şey eksilmez. Kim de İslâm"da kötü bir davranışa ön ayak olur ve kendisinden sonra bununla amel edilirse, kendisinden sonra onu yapanlar gibi günah alır. Onların günahlarından da bir şey eksilmez.” 1
Örf ve âdetler toplumun alışkanlıklarının bir ürünüdür ve sahip olunan değerleri yansıtır. Allah Resûlü de ashâbına iyilik yapmalarını, iyiliklere öncülük etmelerini, sonraki nesillere örnek olmalarını tavsiye ediyordu. Yaptıkları iyilikler sonraki nesiller tarafından kabul görüp uygulandıkça onların da kazanılan ecre ortak olacakları müjdesini veriyordu. Aynı şekilde kötülüğe öncülük ederek nesiller boyu devam etmesine neden olanların da yapılan cürümlere ortak olacaklarını bildiriyordu. Allah Resûlü bir taraftan güzel âdet başlatmayı ve devam ettirmeyi teşvik ederken diğer taraftan da kötü âdetleri güzel olanlarla değiştirmek ya da tamamen ortadan kaldırmak için çaba sarf ediyordu. Muhtaç durumda olanların yardımına koşmak gibi güzel bir âdeti başlatanı ve bunu devam ettirenleri müjdelerken kötü âdet başlatan ve bunu devam ettirenleri ise uyarıyordu.
İnsan, fıtratının gereği olarak her zaman kolay ve rahat olanı yapmaya eğilimli olduğu için zihninde iyi olarak yerleşmiş davranışları fazla düşünmeden tabiî bir eylem olarak yapar. Kötü olarak yerleşmiş olandan da aynı şekilde kaçınır. İnsan elbette düşünerek, tartarak, ölçerek, belirli bir hesap içinde davranmak zorundadır. Ancak bunu her davranış için sürekli yapması,