işlerin neticelendirilmesi açısından birçok zorluğu beraberinde getirecektir. İşte kişi bu zorluklardan kaçınmak için toplum nazarında genel kabul görmüş ve öteden beri tekrarlanarak yerleşmiş bulunan bazı sosyal davranış biçimlerini uygular. Genel olarak bu davranışlar “örf ve âdet” olarak isimlendirilir. Bu iki kelimenin kullanımında “iyi olan âdetler” için örf; “iyi ve kötü olanların tamamı” için âdet şeklinde bir ayrım yapılmakla birlikte, birbirinin yerine ve aynı anlamı belirtmek üzere kullanımları da oldukça yaygındır. Bu sebeple Mecelle"de yer alan “Âdet muhakkemdir, yani hükm-i şer"îyi ispat için örf ve âdet hakem kılınır...” şeklindeki otuz altıncı maddede her iki kelime birlikte kullanılmıştır. Türkçede örf ve âdeti ifade etmek üzere “an"ane, gelenek, görenek, teamül” kelimeleri de kullanılmaktadır.
İslâm Hukukçuları örf ve âdetleri, hukukun bir kaynağı olarak kabul etmiş, büyük önem ve tesire sahip olduklarını belirtmişlerdir. Bu itibarla örf ve âdetin hukuk kaidelerinin doğuşuna zemin hazırladığı, hukukun ve hukukî tasarrufların anlaşılması, yorumlanması ve uygulanmasına tesir ettiği, kendine bağlı hukuk, kaideleri ve hükümleriyle birlikte değişerek hukukun sosyal hayata uyumunu sağladığı belirtilmiştir. Muteber ve kabul edilebilir olabilmesi için de bazı şartlar belirlemişlerdir. Örneğin, örf ve âdetin dinin daha kuvvetli ve kesin delillerine aykırı bulunmaması şartların en belirgin olanıdır.2
Toplumsal hayatta birlik ve düzenin temin edilmesinde örf ve âdetlerin etkisi ve yeri büyüktür. Özellikle yazılı kuralların olmadığı toplumlarda örf ve âdetler bu işlevi yerine getirmiştir. Bunun yanında örf ve âdetler toplumsal teamüllerin temelini oluşturmuş, ahlâk ve hukuk kurullarına da ilham kaynağı olmuştur. İnsanların benliklerine işleyen örf ve âdetler herkes tarafından kabul gördüğü için ihtilâfların çözümünde de etkili olmuştur. Ancak örf ve âdetlerin zaman içinde asıl gayesinden farklılaşarak devam ettirilmesi, gelişen, değişen şartlara uyarlanmasının zor oluşu, bazı durumlarda farklı yorumlanması ve yöreden yöreye değişebilmesi gibi sebeplerle bu konuda çeşitli sıkıntılar ortaya çıkabilmiştir.
Kur"ân-ı Kerîm"de örf ve âdetlerin varlığı kabul edildiği gibi bu hususta Müslüman"ın nasıl davranacağına da işaret edilmektedir. “Sen af yolunu tut, örfü emret, cahillerden yüz çevir.” 3 âyetinde geçen “örf” lafzının “önceki dinlerin üzerinde ittifak ettiği, insanların yadırgamadığı güzel ve makul olan davranışlar” anlamının yanında “ma"rûf” (iyi ve güzel olan) anlamında da kullanıldığı belirtilmiştir.4 Örf ile aynı kökten türeyen ve “güzelliği akıl veya vahiy