Evs ve Hazrec kabileleri arasında uzun yıllar süren savaşların son halkası Buâs Harbi olmuştu. Her iki tarafın da büyük kayıplar verdiği bu savaş, hicretten beş yıl kadar önce sona ermişti.1 Ama bu kardeş Arap kabilelerinin arasındaki husumet hâlâ devam ediyordu. Onları birbirine düşüren Yahudiler ise fırsattan istifade, şehirde hâkimiyet kurmaya çalışıyorlardı. Düşmanlık, kin ve nefretin kol gezdiği, taşına toprağına güvensizliğin sindiği Yesrib şehri, kötülükle dolmuştu. İşte bu karmaşada, bazılarının gönlünde gelecek için bir ümit yeşermeye başlamıştı. Bunlar, Akabe"de Resûl-i Ekrem"e bağlılık yemini ederek onu himaye edeceklerine dair söz veren Müslümanlardı.2 Bu samimi müminler, Allah Resûlü"nün gelişini dört gözle bekliyorlardı. Onlarla birlikte durumdan haberdar olan halk da merakla beklemeye başlamıştı. Allah Resûlü"nü görmek için kimileri evlerin damlarına çıkarken kimileri de yollara dökülmüş bekliyor, her biri bu kutlu misafiri ağırlamak için can atıyordu.3 Herkesin merak dolu bakışları arasında şehre giren Allah Resûlü"nün, kendisini bekleyen bu heyecanlı kalabalığa ilk sözlerinden biri şöyleydi: “Ey insanlar! Selâmı aranızda yaygınlaştırın, yemek yedirin, insanlar uykuda iken namaz kılın ki selâmetle cennete giresiniz.” 4 Başlangıçta inanan inanmayan herkes için güzel bir tavsiye niteliğindeki bu sözlerin, aslında medenî bir toplumun temeli, barış ve güvenin anahtarı olduğunu, insanlar yaşayarak anlayacaklardı.
Allah Teâlâ, yaratmış olduğu ilk insan Hz. Âdem"e, meleklere gidip selâm vermesini emretmiş ve şöyle demiştir: “Sana ne cevap vereceklerini dinle, çünkü bu senin ve neslinin selâmı olacaktır.” Bu emir doğrultusunda “es-Selâmü aleyküm” , yani, “Esenlik üzerinize olsun.” diye selâm veren Hz. Âdem"e melekler, “es-Selâmü aleyke ve rahmetullâh” (Esenlik ve Allah"ın rahmeti senin üzerine olsun.) sözleriyle karşılık vermişlerdir.5 Böylelikle insana öğretilen selâmlaşma, iletişimin vazgeçilmez bir unsuru olarak nesiller boyu süregelen bir âdet olmuştur. Toplumdan topluma, kültürden kültüre birtakım farklılıklar gösterse de selâmlaşmada asıl olan, karşıdakine iyi temennilerde bulunmaktır.
İslâm öncesi Arap toplumunda selâmlaşmada, “Allah sana uzun ömürler versin.”,6 “Allah size göz aydınlığı versin.” ve “Sabahınız güzel,