Takvimler, Milâdî 622 yılı Eylül ayının yirmi dördüncü gününe rastlayan, 13 Rabîülevvel Cuma gününü gösteriyordu. Safer"in yirmi yedinci günü Mekke"den başlayan Hicret-i Nebî, meşakkat dolu iki uzun haftanın ardından Yesrib"deki Neccâroğulları mahallesinde son bulmuştu. Allah Resûlü (sav), Ebû Eyyûb el-Ensârî"nin davetine icabet ederek onun evinde konaklamaya karar vermişti.1 Adı artık Medînetü"r-Resûl olan kutlu beldenin Peygamber"e hasret insanları, ona yaklaşabilmek, onu şanına lâyık şekilde ağırlayabilmek için seferber olmuşlar, hicret yorgunu Hz. Nebî"yi memnun edebilmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamışlardı. O vakit on bir yaşında olan Zeyd b. Sâbit, o günlere ait bir hatırasını şöyle anlatır: “Resûlullah (sav) Ebû Eyyûb"un evinde (misafir) iken, evine ilk giren hediye, benim götürdüğüm ve içinde ekmek, tereyağı ve süt bulunan tirit kabı idi. “Yâ Resûlallah! Bu kabı annem gönderdi.” dedim. O da, “Allah bunu senin için bereketli eylesin.” buyurdu ve ashâbını çağırdı; yemeği birlikte yediler. Daha kapıya yönelmeden, Sa"d b. Ubâde"nin kabı içeri getirildi. Allah Resûlü"nün orada kaldığı yedi ay boyunca her gece üç dört kişi kapısında bekler, ona ikram edilmek üzere nöbetleşe yemek taşırlardı...”2
Yesrib"i onurlandıran Sevgili Nebî"ye küçük de olsa ikramda bulunmak ve ona hediye takdim etmek ilk Müslümanlar için en kıvanç duyulacak işlerden biriydi kuşkusuz. Ne de olsa Medine, “Hediyeleşin. Çünkü hediye gönülden kini söküp atar...” 3 buyuran, “hediye kabul eden ve karşılığında hediye veren” bir peygamberle4 şereflenmişti. Hz. Peygamber (sav), nübüvvet nuruna kucak açan ensarın yanına bütün mal varlığını geride bırakarak göç ettiği için, Kurayza ve Nadîroğulları"nın arazileri fethedilinceye kadar geçimini kendisine hediye edilen hurma ağaçlarının geliriyle temin etmişti.5 Ancak o, risâlet hayatı boyunca bollukta olsun darlıkta olsun, “sadaka”yı değil, yalnızca “hediye”yi kabul etmiş6 ve kendisine hediye verildiğinde karşılığında daima daha iyisini vermişti.7
Resûl-i Ekrem (sav), “hediyeleşme” konusunda müminlere yol gösterirken; cömertlik, diğerkâmlık, vefa, ihsan, îsâr ve ikram gibi kardeşlik bağlarını güçlendiren birçok güzel hasleti bir davranışta birleştirmiş oluyordu. Onlara, dünya metaını verip karşılığında gönül almanın, Allah"ın rızasını kazanmaya eşdeğer bir meziyet olduğunu öğretiyordu. “Musâfaha edin (tokalaşın) ki içinizdeki kin gitsin; hediyeleşin ki birbirinizi sevin ve