çocukları olmak itibariyle kardeş olduklarını bildiren Peygamberimiz,30 Veda Hutbesi"nde insanlığın barış ve huzur içinde yaşamasının ilkelerini, “insanların mallarının, canlarının, ırzlarının (şeref ve namuslarının) dokunulmazlığı”31 şeklinde ilân etmiştir. Böylece barış içinde yaşamayı temel prensip olarak kabul eden dinimiz, ancak dokunulmaz ve mukaddes olan bu değerler çiğnendiği, ihlâl edildiği, din ve vicdan özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı, insanların yurt ve yuvalarına tasallutta bulunulduğu durumlarda, bozulan dengeleri düzeltmek, barış ortamını yeniden tesis etmek ve adaleti sağlamak için savaşa izin vermiştir.32 Ancak şu, altı çizilerek ifade edilmelidir ki İslâm"ın öğretilerinde savaş arızî, geçici bir durumdur. Asıl olan barış hâlidir, uzlaşmadır, anlaşmadır, karşılıklı saygı çerçevesinde bir hayat sürmektir. Yüce Allah tarafından barış, esenlik anlamına gelen “İslâm” adı verilen son dinin yegâne gayesi tüm insanlığın selâmetidir.
İnananlara barış içerisinde bir hayatı hedef olarak gösteren İslâm, barış içinde yaşamak ve bütün insanlığın hayrına olacak faaliyetlerde işbirliği yapmak için insanların aynı inanca sahip olmalarını da şart koşmaz. Önemli olan karşılıklı olarak barışa taraf olunması, insanların hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi, dinlerine ve yurtlarına tecavüz edilmemesidir. Bundan dolayı Müslümanlar, bir dine inansın ya da inanmasın bütün insanlarla iyilik ve adalet temelli ilişkiler kurabilir ve işbirliği yapabilirler. Nitekim Kur"ân-ı Kerîm"de, “Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.” 33 buyrulmaktadır.
Hz. Peygamber döneminde dış ilişkilerin ana hedefi barış ortamında İslâm"ı tanıtmak ve yaymaktır. Çünkü böylesine ulvî bir amaca ulaşmak için en uygun zemin barış ortamıdır. Allah Resûlü"nün peygamberliğinin temel hedefi Allah"ın mesajını yüceltmek ve insanlığa ulaştırmaktır. Bu amaca ulaşmak için savaşın dışında kendisinden yararlanabilecek tüm yollar denenir. Herhangi bir çıkış yolu bulunur ve İslâm davetinin önü açılırsa mutlaka o seçenek yol haritası olarak belirlenir. Bu noktada cihad, savaşı değil öncelikle barış yoluyla dinin tebliğ edilmesi ve bu konuda gayret gösterilmesini ifade eder. Nitekim Allah Resûlü, Mekke"de on üç yıl boyunca sabır ve barışla hareket etmiştir. Medine"de barış hâlinin devamının mümkün olmadığı, savaşmak zorunda bırakıldıkları zamanlarda ise Yüce Allah tarafından savaşa müsaade edilmiştir.34