Şu hadise Allah Resûlü"nün karşılıklı ilişkileri barış temelinde yürütmek istediğinin en açık göstergesidir. O, hicretin altıncı yılında, savaşılması yasak olan Zilkâde ayında umre yapmak ve muhacirlerin sıla özlemini gidermek gibi masumane düşüncelerle bin dört yüz Müslüman"la birlikte Medine"den yola çıkar.35 Yorucu bir yolculuktan sonra hep beraber yirmi iki kilometre mesafedeki Hudeybiye"de konaklarlar. Mekkeli müşrikler onların umre yapmasına izin vermezler. Binbir zahmete katlanarak Hudeybiye"ye kadar gelen ve doğdukları, büyüdükleri memleketlerine müşriklerin izin vermemesi yüzünden giremeyen Müslümanlar feveran ederler. Ancak Allah Resûlü, her an kaosa dönüşebilecek bu gergin ortamda Mekkeli müşriklerle bir şekilde barış antlaşması yapılması ve olayın diplomatik yollarla çözülmesi gerektiğinin önemini vurgular. Neticede taraflar arasında antlaşmaya karar verilir. Allah Resûlü sorunun barışçıl yollarla çözüme kavuşturulması için Kureyşlilerin hiç de makul olmayan itirazlarını dikkate alarak antlaşma metninden “besmele-i şerîf” ve “Muhammed Resûlullâh” lafızlarının dahi çıkarılmasını kabul eder ve sonunda iki taraf arasında antlaşma yapılır.36
Görünüş itibariyle Müslümanların aleyhine olan bu antlaşmanın bazı maddelerini sahâbe hazmedemez. Nitekim antlaşma imzalanır imzalanmaz ortaya çıkan Ebû Cendel"in durumu sahâbenin endişelerini daha da artırır. Ebû Cendel, Kureyş"in antlaşmadaki temsilcisi Süheyl b. Amr"ın oğlu olup, Mekke"de ilk Müslüman olanlardan biridir. Ancak babası onu zincire vurmuş ve kendisine Müslüman olduğu için işkence etmiştir.37 Ebû Cendel, Hudeybiye Barış Antlaşması"nın imzalandığı sırada bir yolunu bulup kaçar ve Müslümanlara sığınır. Babası onu görünce üzerine yürüyüp tokatlar, elbisesinin yakalarından tutup yere çalar. Sonra, Resûlullah"a dönerek, “Ey Muhammed! Bu sana gelmeden önce, aramızdaki antlaşma kesinleşmişti!” diyerek, imzaladıkları antlaşma gereğince oğlunun kendisine iade edilmesini talep eder. Hz. Peygamber, “Doğru söyledin!” diyerek onun talebini yerine getirir. Bu arada Ebû Cendel, “Ey Müslüman cemaat! Müslüman olarak geldiğim hâlde şimdi ben, müşriklere mi teslim ediliyorum? Karşılaştığım şu hâli görmüyor musunuz?” diyerek avazı çıktığı kadar bağırır ve Müslümanlardan yardım ister.38 Resûlullah onu sükûnete davet ederek, “Ebû Cendel! Sabret ve sevabını Allah"tan dile. Muhakkak ki Allah, sen ve senin gibi ezilmişlere en yakın zamanda bir fırsat ve çıkış yolu verecektir. Biz bu kavimle bir antlaşma yaptık. Biz onlara onlar da bize bu antlaşmaya sadık