Hadislerle İslâm Cilt 4 Sayfa 449

Ensardan Ebû Mes"ûd el-Bedrî, bir gün kölesini elindeki kırbacıyla hiddetle dövüyordu. O sırada arkasından birisi, “Bilmiş ol ey Ebû Mes"ûd!” diye kendisine seslendi. Ebû Mes"ûd o kadar öfkeliydi ki sesin kime ait olduğunun farkına bile varmadı ve kölesine vurmaya devam etti. Fakat arkasındaki kişi kendisine doğru yaklaşıyor, bir yandan da, “Bilmiş ol ey Ebû Mes"ûd!” diyerek uyarmaya devam ediyordu. Ebû Mes"ûd arkasına dönüp baktığında kendisine seslenenin Allah Resûlü olduğunu fark etti. Elindeki kırbacı hemen bırakıverdi. Bunun üzerine Resûlullah, “Bilmiş ol ey Ebû Mes"ûd! Allah"ın senin üzerindeki gücü, senin kölenin üzerindeki gücünden daha fazladır.” buyurdu. Ebû Mes"ûd, bu durum karşısında kendini mahcup hissetti. Bundan böyle hiçbir köleyi dövmeyeceğine dair söz verdi ve “Ey Allah"ın Resûlü! Allah rızası için bu köle artık hürdür.” dedi.1

Merhamet ve Hoşgörü Peygamberi"nin getirdiği din ile şereflenme imkânına kavuşan kimselerden biri olmasına rağmen Ebû Mes"ûd"un kölesine yaptığı bu muamele yani şiddet, aslında insanlığın başlangıcından itibaren var olan bir olgudur. Nitekim bunun ilk ve en çarpıcı örneğini, Kur"ân-ı Kerîm"de Hz. Âdem"in oğulları Hâbil ve Kâbil"le ilgili zikredilen hikâye teşkil etmektedir.2 Kur"an, geçmiş peygamberler ve milletlerle ilgili başka şiddet örneklerine de temas etmektedir. Hz. İbrâhim"in ateşe atılarak yakılmak istenmesi,3 İsrâiloğulları"nın erkek çocuklarının Firavun tarafından öldürülüp kız çocuklarının sağ bırakılması4 ve Ashâbü"l-Uhdûd diye tabir edilen kimselerin, inanan insanları dinlerinden vazgeçmeleri için ateş dolu hendekler içerisinde diri diri yakmalarına5 dair anlatılanların her biri, insanoğlunun şiddeti hangi boyutlara kadar vardırabileceğini ibretle gözler önüne sermektedir. Bütün bunlar, Allah Teâlâ yeryüzünün halifesi olarak insanı yaratacağını bildirdiği zaman meleklerinin, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?” 6 diye endişelenmelerini âdeta haklı çıkaran olaylardır.

Kelime anlamı itibariyle şiddet, “sertlik, katılık, kuvvet” anlamlarına gelir. Terim olarak ise kısaca herhangi bir kişiye, zor ve baskı uygulayarak kaba ve sert davranış sergileyerek veya beden gücünü kötüye kullanarak

    

Dipnotlar

1 M4306 Müslim, Eymân, 34

حَدَّثَنَا أَبُو كَامِلٍ الْجَحْدَرِىُّ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَاحِدِ - يَعْنِى ابْنَ زِيَادٍ - حَدَّثَنَا الأَعْمَشُ عَنْ إِبْرَاهِيمَ التَّيْمِىِّ عَنْ أَبِيهِ قَالَ قَالَ أَبُو مَسْعُودٍ الْبَدْرِىُّ كُنْتُ أَضْرِبُ غُلاَمًا لِى بِالسَّوْطِ فَسَمِعْتُ صَوْتًا مِنْ خَلْفِى « اعْلَمْ أَبَا مَسْعُودٍ » . فَلَمْ أَفْهَمِ الصَّوْتَ مِنَ الْغَضَبِ - قَالَ - فَلَمَّا دَنَا مِنِّى إِذَا هُوَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَإِذَا هُوَ يَقُولُ « اعْلَمْ أَبَا مَسْعُودٍ اعْلَمْ أَبَا مَسْعُودٍ » . قَالَ فَأَلْقَيْتُ السَّوْطَ مِنْ يَدِى فَقَالَ « اعْلَمْ أَبَا مَسْعُودٍ أَنَّ اللَّهَ أَقْدَرُ عَلَيْكَ مِنْكَ عَلَى هَذَا الْغُلاَمِ » . قَالَ فَقُلْتُ لاَ أَضْرِبُ مَمْلُوكًا بَعْدَهُ أَبَدًا . D5159 Ebû Dâvûd, Edeb, 123-124. حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْعَلاَءِ قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ ح وَحَدَّثَنَا ابْنُ الْمُثَنَّى قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ إِبْرَاهِيمَ التَّيْمِىِّ عَنْ أَبِيهِ عَنْ أَبِى مَسْعُودٍ الأَنْصَارِىِّ قَالَ كُنْتُ أَضْرِبُ غُلاَمًا لِى فَسَمِعْتُ مِنْ خَلْفِى صَوْتًا « اعْلَمْ أَبَا مَسْعُودٍ » . قَالَ ابْنُ الْمُثَنَّى مَرَّتَيْنِ « لَلَّهُ أَقْدَرُ عَلَيْكَ مِنْكَ عَلَيْهِ » . فَالْتَفَتُّ فَإِذَا هُوَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ هُوَ حُرٌّ لِوَجْهِ اللَّهِ . قَالَ « أَمَا إِنَّكَ لَوْ لَمْ تَفْعَلْ لَلَفَعَتْكَ النَّارُ أَوْ « لَمَسَّتْكَ النَّارُ » .

2 Mâide, 5/27-31.

وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۢ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِۜ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَۜ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ ﴿27﴾ لَئِنْ بَسَطْتَ اِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَن۪ي مَٓا اَنَا۬ بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ ﴿28﴾ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ تَبُٓواَ بِاِثْم۪ي وَاِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِۚ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَۚ ﴿29﴾ فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ اَخ۪يهِ فَقَتَلَهُ فَاَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿30﴾ فَبَعَثَ اللّٰهُ غُرَابًا يَبْحَثُ فِي الْاَرْضِ لِيُرِيَهُ كَيْفَ يُوَار۪ي سَوْاَةَ اَخ۪يهِۜ قَالَ يَا وَيْلَتٰٓى اَعَجَزْتُ اَنْ اَكُونَ مِثْلَ هٰذَا الْغُرَابِ فَاُوَارِيَ سَوْاَةَ اَخ۪يۚ فَاَصْبَحَ مِنَ النَّادِم۪ينَۚۛ ﴿31﴾

3 Enbiyâ, 21/68-70.

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُٓوا اٰلِهَتَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَ ﴿68﴾ قُلْنَا يَا نَارُ كُون۪ي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَۙ ﴿69﴾ وَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَخْسَر۪ينَۚ ﴿70﴾

4 Bakara, 2/49

وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ ﴿49﴾ A’râf, 7/141. وَاِذْ اَنْجَيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِۚ يُقَتِّلُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ۟ ﴿141﴾

5 Bürûc, 85/4-10.

اَلنَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِۙ ﴿5﴾ اِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌۙ ﴿6﴾ وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ شُهُودٌۜ ﴿7﴾ وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ ﴿8﴾ اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌۜ ﴿9﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَر۪يقِۜ ﴿10﴾

6 Bakara, 2/30.

وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الْاَرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَٓاءَۚ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿30﴾