Bazen de verdikleri sözde durmayarak Müslüman topluma ihanet edip onları arkadan vuran topluluklarla savaşmış ve savaştığı toplumları kendi yurtlarından başka yerlere sürgüne göndermiştir.32 Ama bunları yaparken hiçbir zaman adalet ve haktan ayrılmamıştır. Aksine onun affediciliği ve barışı esas edinen prensipli tutumu sayesinde çoğu kez insanlar kendileri gelerek ona iman etmiş veya onunla dostluk antlaşması imzalamıştır.
Savaş esnasında, insanlık dışı ve intikam almaya yönelik davranışlar Hz. Peygamber"in hiçbir zaman göz yummadığı hususlar olmuştur. Cihada çıkan müminleri, bizzat bu konuda sık sık uyaran Peygamber Efendimiz, onlara Allah"tan sakınarak aşırı gitmemelerini ve işkenceden uzak durmalarını öğütlemiştir. Savaş esnasında yaşlı, kadın, çocuk, din adamları gibi savaşa bilfiil katılmayan kimselere dokunulmaması konusunda da ashâbını özellikle tembihlemiştir.33
Hz. Peygamber"in savaş esnasında ashâbını uyardığı önemli bir husus da müsle adı verilen ölüye işkence etme âdetinden uzak durmalarıdır. Başta Hz. Hamza olmak üzere Uhud Savaşı"nda şehit olan Müslümanların kulaklarının ve burunlarının müşrikler tarafından kesilmesi, iç organlarının çıkarılıp parçalanması Hz. Peygamber"i ve ashâbını çok üzmüştü. Sevdiklerini bu hâlde gören ensardan bazı müminler önlerine çıkacak ilk fırsatta bunun aynısını veya daha beterini müşriklere yapacaklarına dair karar almıştı.34 Gün gelmiş Mekke"nin fethi sırasında Müslümanlar bu fırsatı yakalamış ancak insan onuruna yakışmayan bu çirkin davranışlar Rahmet Elçisi tarafından yasaklanmıştı: “Allah yolunda Allah"ın adıyla savaşın! Allah"ı inkâr edenlerle çarpışın! Savaşın, ama ganimet malına ihanet etmeyin. Ölülere (organlarını keserek) müsle yapmayın! Asla çocukları öldürmeyin!..” 35 Bu uyarı üzerine Müslümanlar öfkelerini kontrol edip intikam alma yoluna gitmemişlerdi.
Allah Resûlü"nün en yakın arkadaşı ve onun vefatından sonra Müslümanların ilk yöneticisi olan Hz. Ebû Bekir de aynı yöntemi takip etmişti. Şam taraflarına göndereceği bir orduyu uğurlamaya çıkan Hz. Ebû Bekir, yanında bulunan kumandanı, din adamlarına dokunmaması hususunda uyardıktan sonra şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Kadınları, çocukları ve ihtiyarları öldürme. Meyve veren ağaçları kesme. İmar edilmiş yerleri tahrip etme. Koyun ve develeri sadece yemek amacıyla kes. Arıları yakıp yok etme. Ganimet malına ihanet etmekten sakın. Korkaklık gösterme.”36
İkinci Halife Hz. Ömer ise görevlendirdiği bir ordu komutanına yazdığı mektupta daha sert ifadeler kullanarak şöyle söylemiştir: “Duyduğuma