organları kesilerek işkenceye uğratıldığı, öldürülmeleri için düşmana satıldığı bir ortamda yapmış olması, ahlâkî ve insanî açıdan döneminden ne kadar önde olduğunu açıkça göstermektedir.
Esirlere karşı insanî bir tutum benimseyen Rahmet Peygamberi, hiçbir zaman esir almayı amaç edinmemiş, sahip olduğu esir sayısıyla övünmemiştir. Sevgili Peygamberimiz, savaş sırasında da savaş bittiğinde de esirlere karşı belirli bir hukuk içerisinde ahlâklı ve adaletli bir şekilde davranılmasını istemiştir. Bununla birlikte savaş esirlerinin statüsü devletlerarası hukuku ilgilendiren bir durum olup genellikle karşılıklı değiş tokuş esasına göre işlediği için tek taraflı olarak kaldırılamamış ve bu konuda yerleşik hukukta iyileştirmeler yapılmıştır.
İslâm, savaştan sonra elde edilen esirler ve onlara karşı muamele konusunda insan haysiyetini korumayı merkeze alan bir hukuk ortaya koymuş ve inananlarından bu hukuka riayet etmelerini istemiştir. Hz. Peygamber, özel durumları ve savaş öncesinde işledikleri suçlar nedeniyle öldürülenler dışında, Müslümanların güçlü olduğu zamanlarda esirleri ya karşılıksız veyahut fidye karşılığında serbest bırakmıştır. Nitekim Yüce Allah"ın şu âyeti de esirlere yapılacak muameleye ışık tutmaktadır: “ (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (sağ kalanları esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi onlardan intikam alırdı. Fakat O, sizi birbirinizle denemek ister...” 3
Hz. Peygamber, “Esiri özgürlüğüne kavuşturun, davet edenin (davetine) katılın, hastayı ziyaret edin.” 4 buyurarak ashâbına esirleri serbest bırakmalarını tavsiye etmiştir. Rahmet Elçisi bu genel tavra uygun olarak Mekke"nin fethedildiği gün, kendisine yıllarca eziyet etmiş ve yurdundan çıkmasına sebep olmuş insanların hepsini esir alma imkânı olduğu hâlde onlara, “Haydi gidin, hepiniz serbestsiniz.” demiştir.5 Benzer şekilde Huneyn Gazvesi"nde altı bin savaş esirinin karşılıksız olarak serbest bırakılmasına vesile olmuştur.6 Diğer yandan zekât verilecek kimseler arasında hürriyetlerine kavuşturulacak köleleri de sayan Yüce Allah7 onları kurtarmak için infakta bulunmanın gerçek iyiliğe ulaşma yollarından biri olduğunu ifade buyurarak8 esir ve kölelerin özgürlüklerini elde etmelerine destek olunmasını istemiştir.
Serbest bırakma bazen de esirin Müslüman olmasının tabiî sonucu oluyordu. Bir insan Müslüman olmakla hayatta erişebileceği en büyük