Sevgili Peygamberimiz, insanlığın şerefini ayakta tutan evrensel değerlerin korunmasını, müdafaa edilmesini istemekte ve bu çerçevede malını, namusunu, canını müdafaa ederken öldürülenlerin de şehit sayıldığı müjdesini vermektedir: “Kim malı(nı korurken) öldürülürse şehittir, kim dini uğruna öldürülürse şehittir, kim canı uğruna öldürülürse şehittir, kim ailesi uğruna öldürülürse o da şehittir.” 45
Peygamberimiz, can, mal, ırz ve namusun müdafaasının da tıpkı dinin müdafaası gibi mukaddes olduğunu, dinin bu yüce meziyetleri korumak için var olduğunu ifade buyurmakta ve bu uğurda can verenlerin de şehitler mertebesine ulaşacaklarını belirtmektedir. Dolayısıyla can, mal, namus, akıl, din, millet ve bütün bunların hayatiyetini sürdürdüğü vatanı korumak uğruna ölümsüzleşen insanlar, yeryüzünde bu değerlerin ciddiye alınmasını sağlayarak toplumun rahat ve güven içerisinde yaşamasına vesile olmaktadırlar.
Şehitlik, zaten ölümlü olan insanın, yüce değerlerin yaşatılması uğrunda ve sırf Allah"ın rızasını kazanmak amacıyla canını Allah"a satmasıdır: “Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat"ta, İncil"de ve Kur"an"da kesin olarak va"detmiştir. Kimdir sözünü Allah"tan daha iyi yerine getiren? O hâlde yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte "büyük kurtuluş ve mutluluk" budur.” 46 Canını Allah"a satmanın karşılığında O"nun rızasını ve cenneti kazanmak vardır. İşte bu kârlı alışverişin farkında olan müminler, tarih boyunca, savaş meydanlarına, âdeta bir gül bahçesine girer gibi girmişler, uğrunda yaşadıkları din, vatan, namus için şehit olarak Rablerine kavuştukları hâlde, hayatı güzellik ve iyilik yönünde değiştirme ve yönlendirme konusunda hâlâ aktif bir unsur olmaya devam etmektedirler. Bu da onların biz fark etmesek de, hâlâ hayatta ve aramızda yaşıyor olduklarının en güzel işaretidir.
“Müminlerden öyle adamlar vardır ki Allah"a verdikleri söze sadık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” 47