fakat zaman geçtiği hâlde Câbir"in ekonomik durumu düzelmemişti. Câbir, içinde bulunduğu durumu bir gün Hz. Peygamber"in sorusu üzerine arz etmiş, Hz. Peygamber de ona, “Bahreyn"in zekât malı gelmiş olsaydı (eliyle işaret ederek) sana şöyle üç avuç verirdim.” demişti. Fakat Bahreyn"den mal gelmeden Hz. Peygamber vefat etmişti. Daha sonra halife olan Hz. Ebû Bekir, bir ilânla, “Kime Hz. Peygamber"in bir sözü veya borcu varsa bize gelsin!”diye duyuruda bulunmuştu. Bunu haber alan Câbir, Hz. Ebû Bekir"e gidip durumu bildirmiş, o da Câbir"e, Hz. Peygamber"in vaad ettiği malı vermişti.10
Sonuç olarak diyebiliriz ki Hz. Peygamber kefillik ile ilgili uygulamalarda, bugün çok muhtaç olduğumuz hakka saygı, yardımlaşma, dayanışma, karşılıklı sevgi ve barışın tesis edildiği toplumsal bir kardeşlik anlayışını esas almıştı. Böylelikle darda kalan insanlara yardım edildiği gibi, güven ve teminat alma ihtiyacı olan insanların da ihtiyaçları karşılanmıştı.
Kayıt ve müeyyidenin olmadığı, sadece güven ilkesi ile hareket edildiği durumlarda her zaman istismarın olması muhtemeldir. Ticarette ve insanlar arasındaki diğer sosyal ilişkilerde faydalı sonuçlara vesile olan kefaletin, tarafların mağduriyetine sebebiyet vermeyecek şekilde uygulanması gerekir. Son dönemlerde kefil olunan kişinin zamanında borcunu ödemeyip hem kefilini hem de alacaklıyı mağdur etmesi şeklindeki olumsuz tavırlara sıkça rastlanmaktadır. Günümüzde, çaresizlikten dolayı borcunu ödeyemeyen borçlular kadar, dostuna kefil olduğu için borç batağına saplanmış, iflas etmiş, işinden, sermayesinden olmuş kefillerin sayısı da az değildir. Bu tür olumsuz örnekler ise dostlar arasında başta “güven bunalımı” olmak üzere, şiddetten cinayete kadar uzanan nice olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Her Müslüman"ın, kardeşine yardımcı olması beklenir ama kefalet sebebiyle kefilin de zarara uğramaması için elden gelen bütün çaba sarf edilmelidir. Ayrıca kişi, altından kalkamayacağı borca kefil olmamalı, hiç kimse kefil olmaya zorlanmamalıdır. Kefalete taraf olan herkesten, sorumluluklarını bilmeleri, görevlerini en uygun şekilde yerine getirmeleri istenir. Asıl olan güven olmakla birlikte, bunun istismar edilebileceği durumlarda tarafların müşterek maslahatını korumaya yönelik kayıt ve yaptırımların dikkate alınması, kefalet uygulamasının sürdürülmesi açısından önemlidir. Kefalet bağlayıcı olduğu için taraflar arasında anlaşma sağlandıktan sonra kefilin kendisini yükümlülükten uzak tutması mümkün değildir. Kutlu Nebî"nin, “...Kefil, borçtan sorumludur ve borcun ödenmesi gerekir.” 11 hadisi bu duruma işaret etmektedir.