hiç girmeseydim!" deyip üstlendiği borcu ödemekten vazgeçmemişti. En yetkili merci olan Allah Resûlü"ne başvurmuş, derdini anlatmıştı. Kutlu Nebî onun talebini makul karşılamış ve yardım edeceğini bildirmişti. Böylece fedakârlık yaparak insanlara kefil olanlara, beklenmedik bir durumla karşılaştıklarında destek olunması gerektiğine işaret etmişti.
Kefalet, borçlunun istemesi ile gerçekleşebileceği gibi, “teberru” yani karşılıksız bağış türünden bir muamele olarak kabul edilmesi hasebiyle kefil bu sorumluluğu kendiliğinden de yüklenebilir.5 Müslümanların güvenilirliği esas alındığından çoğu zaman sözlü kefalet yeterli görülmüştür. Ancak günümüzde değişen şartlara göre, İslâm açısından sakıncası bulunmayan başka güvencelerle de tarafların haklarını garantiye almak için gerekenler yapılabilir. Nitekim hukukî bir akit olan kefalet uygulaması, İslâm tarihinde Hz. Peygamber zamanındaki şekilleriyle sınırlı tutulmamıştır. Tarafların mağdur olmaması bakımından kefaletin noter ve benzeri yazılı ve resmî yollarla yapılması, uygulamanın daha da sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Hz. Peygamber"in uygulamalarından, devlet tarafından görevlendirilen vekiller aracılığıyla da kefalet işlemlerinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber, kendisine yardım talebiyle aç ve açıkta kalmış biri gelirse Bilâl"e, borç para bulup onu giydirmesini, yiyecek vermesini emreder ve kendisi de bizzat o borca kefil olurdu. Bilâl de gider, borç para bulur, bu kişilerin ihtiyaçlarını giderir sonra bu borç devlet hazinesinden ödenirdi.6
Bireyler arası kefalet dostlar arasında gerçekleştiğinden, bu vesile ile bir dayanışma sağlandığı gibi, dostluk ve kardeşlik bağları da pekişir. Ayrıca bu dayanışma kişiyi Allah katında da değerli kılar. Nitekim Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “...Bir insan, kardeşine yardım ettiği sürece Allah da ona yardım eder...” 7
Kefaletin, ticaret ve benzeri uygulamalarda söz konusu olan “sorumluluğu paylaşma” anlamının yanında “muhtaç ve kimsesizlerin bakım ve sorumluluğunu üstlenme” anlamı da vardır. Nitekim Allah Resûlü (sav), “Ben ve yetime kefil olan (kol kanat geren) kimse cennette böyle (yan yana) olacağız.” buyurmuş ve aralarını hafifçe ayırarak işaret parmağıyla orta parmağını göstermişti.8 Kutlu Nebî"nin Câbir b. Abdullah"a yardım sözü vermesi de bu anlamda bir kefaletin sonucuydu. Câbir"in babası Uhud Savaşı"nda şehit düşmüş, geriye bakıma muhtaç altı kız çocuğu ve bir miktar borç bırakmıştı. Allah Resûlü ona borçlarının ödenmesi konusunda yardımcı olmuş,9