Peygamber Efendimiz, Ezd kabilesinden İbnü"l-Lütbiyye"yi, inananların mallarından fakirler için ayırdıkları payı toplamak üzere görevlendirmişti. Kimin ne kadar zekât vermesi gerektiğini hesaplayarak toplayacak, sonra da dağıtılmak üzere Allah Resûlü"ne getirecekti. Zor bir işti bu. Kimseyi incitmeyecek, insanların mallarından en değerli kısmı zekât olarak alıp da huzursuzluk yaşamalarına sebebiyet vermeyecekti. Görevli, zekât mallarını tahsil edip geldiğinde, topladıklarını huzura getirerek, “Bu sizin payınız. Bunlar da bana hediye olarak verilenler.” demiş ve kendi kucağına bırakılan hediyeleri göstermişti. Bunun üzerine öfkelenmişti Resûlullah. Kalkıp topluluğa hitaben bir konuşma yapma ihtiyacı hissedecek kadar durumu vahim bulmuştu. Şöyle buyurdu: “Babasının veya anasının evinde otursaydı, bu adama o hediyeler verilir miydi, yoksa verilmez miydi bir baksın! Canımı elinde tutan Allah"a yemin ederim ki herhangi bir kişi, zekât malından haksız bir şey alırsa, kıyamet gününde çaldığı o malı boynunda yüklenerek getirir. Çaldığı bir deve ise inleyip bağırarak, eğer sığır ise böğürerek, koyun ise meleyerek getirilir.” Sonra ellerini kaldırdı Allah"ın Resûlü. Ve uyarısının ne denli önemli olduğunu hissettirircesine üç defa, “Yâ Rabbi! Emirlerini tebliğ ettim mi?” dedi.1
Sevgili Peygamberimizin, İbnü"l-Lütbiyye için söylemiş olduğu bu sözler çok önemli uyarılar içermekteydi. İbnü"l-Lütbiyye, o dönemde zekât memurluğu gibi önemli ve hassas bir görev yapmaktaydı ve konumu gereği çok titiz davranmak zorundaydı. Taşıdığı sorumluluğun farkında olmayan İbnü"l-Lütbiyye"ye Hz. Peygamber"in (sav) uyarısı ise oldukça dikkat çekiciydi. Zira sahip olduğu mevki, bu malların alınmasını meşrulaştırmıyordu. Allah Resûlü, gerek zekât memurlarını gerekse diğer görevlileri aldıkları hediyeler konusunda uyarmıştı. Bu tür hediyeleri devlete ve ganimet malına hıyanet olarak nitelendirmiş,2 devlet görevlilerini kendi nüfuzlarından yararlanarak çıkar sağlama anlamına gelebilecek her türlü davranıştan, yani rüşvetten kesin bir dille men etmişti.3
Hediye adı altında sunulan rüşveti yasaklayan Peygamber Efendimizin bu tavrı, kuşkusuz samimi niyetlerle, çıkar gözetmeksizin, gönülden verilen hediyeleri kapsamıyordu. O, hayatı boyunca defalarca hediye vererek4 ya da kabul ederek5 Müslümanlar arasında muhabbeti artıran yollardan