sakınca görmemiştir. Nitekim bir gün bulduğu bir hurma tanesi için, “Zekât malı olma ihtimali olmasaydı yerdim.” buyurmuştur.18
Hz. Peygamber"in bu konudaki tatbikatını iyi kavrayan seçkin ashâbı da onun yöntemini takip etmişlerdir. Örneğin Hz. Ömer, buluntu malın muhafaza süresini, malın değerine ve sahibini araştırma imkânına göre belirliyor, bazı durumlarda bu süreyi üç gün, bazen de bir yıl olarak tespit ediyordu.19
Hz. Peygamber"in buluntu mal konusundaki uyarıları20 Müslümanların bu tür malları sahiplenmeye heves etmemeleri amacına yöneliktir. Nitekim o, kalabalığın yoğun olduğu hac döneminde buluntu malların, sahipleri tarafından bulunabilmeleri için alınmamalarını tavsiye etmiş,21 Mekke"de bulunan yitiklerin de ancak insanlara duyurmak şartıyla alınabileceğini bildirmiştir.22 Böylece Müslümanlara, kayıp malları yanlarında bulundurmanın, sorumluluk gerektiren bir yük olduğu bilincini aşılamış, bu malları en kısa zamanda sahiplerine ulaştırmalarını, sahipleri bulunamazsa muhtaç olanlara ya da bunların toplandığı merkezlere teslim etmelerini öğretmiştir.
Hz. Ömer ve Süfyân b. Abdullah arasında geçen şu diyalog, sahâbenin bu anlayışı hayata geçirdiğinin bir göstergesidir. Süfyân b. Abdullah, bir heybe bulmuş ve Hz. Ömer"e getirmişti. Hz. Ömer, “Bunu bir yıl duyur, sahibini bulursan ona verirsin, aksi hâlde bu senin olur!” dedi. Süfyân heybeyi bir yıl duyurmuş ama sahibini bulamamıştı. Ertesi yıl hac mevsiminde Hz. Ömer"e rastlayınca yanında taşıdığı bu heybeden söz etti. Hz. Ömer de, “Artık o senindir. Çünkü Resûlullah (sav) bize böyle emretti.” dedi. Süfyân, “Benim buna ihtiyacım yok.” karşılığını verince, Hz. Ömer onu alıp Beytülmâl"e koydu.23
Bulunan bir malı sahibine teslim etmenin ve bunun için çaba göstermenin takdir edilmesi gereken bir erdem olduğunda şüphe yoktur. İnsanî değerlerin erozyona uğradığı, haram kazançtan uzak kalmanın, başkalarının mallarını ve haklarını gözetmenin fazla önemsenmediği, üstelik hırsızlıkların, gaspların ve kapkaç olaylarının sıkça yaşandığı günümüz dünyasında böyle bir erdeme sahip olmanın daha da önemli hâle geldiği şüphesizdir. Kendisi için istediğini, mümin kardeşi için de isteme24 inanç ve bilinci ile yaşaması beklenen Müslüman, kendi malını koruyup kolladığı kadar kardeşlerinin mallarını da koruyacaktır. Kendi yitiğini bulduğunda ne denli sevinirse, başkalarının yitiğini sahiplerine kazandırarak onları da sevindirecektir. Aslında İslâm"daki “kul hakkı”, “emek”, “alın teri”, “helâl