Hadislerle İslâm Cilt 5 Sayfa 344

kölelik sosyal bir gerçeklik olsa da köle azat etmek de bir erdemdi. Hz. Peygamber Zeyd"i azat ederek hem kendisine tâbi olanları bu erdeme teşvik etmiş hem de insanlık onuruna aykırı olan bu acımasız geleneği ortadan kaldırmak için ilk adımı atmıştı. Resûlullah"ın kölelere karşı olan insanî tutumu sadece Zeyd"le sınırlı değildi. Onun gözde sahâbîleri arasında azımsanmayacak sayıda köle olup da sonradan özgürlüğüne kavuşan pek çok kişi vardı: Bilâl, Suheyb, Ammâr, Habbâb, Selmân-ı Fârisî ve Hz. Âişe"nin cariyesi Berîre... Müslümanlar arasında kölelerin azadı sadece bunlarla sınırlı kalmadı. Zira Hz. Peygamber"in getirdiği ilâhî mesaj, herkesi aynı kabul ederek3 hür ile köle arasında insan olma bakımından bir fark olmadığını ilân ediyordu. Nitekim Amr b. Âs"ın oğlunun, “Ben soylu bir ailenin oğluyum.” şeklinde övünerek Mısırlı bir adamı rencide etmesi karşısında halife Hz. Ömer"in baba ve oğlu huzuruna çağırıp, “Siz ne zamandan beri annelerinin hür doğurduğu kişileri köleleştirdiniz?”4 şeklindeki itirazı da bu mesajın bir yansımasıydı.

İslâm, iman ve takvayı insanlık değerinin, üstünlüğün en önemli ölçüsü olarak sunmakla5 insanlar arasındaki soy-nesep, kölelik-hürlük şeklindeki üstünlük ölçülerini reddetmiştir. İslâm"ın ölçülerine göre inanmış bir köle, Allah"ın birliğine inanmayan bir hürden kesinlikle daha üstündür.6 Hür, mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen erkeklere (Müslüman olmayan hür bir kadınla evlenmek yerine) mümin cariyelerle evlenmelerinin tavsiye edilmesi7 de değer ölçüsünün iman olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Bu yüzden Allah Resûlü"nün meclisinde Arap ile Acem"i, soylu ile köylüyü fark etmek kabil değildi. O (sav), köleliğe meşruiyet kazandıran soyluluk ve ırk ayırımını, son hutbelerinden birinde şöyle reddetmişti: “Ey insanlar! Sizin Rabbiniz birdir. Babanız da (Âdem) birdir. Bilesiniz ki; Arap"ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap olana, beyazın siyaha, siyahın da beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Şüphesiz ki, Allah katında en iyiniz, en çok takva sahibi olanınızdır...” 8

İnsanları kölelikten kurtarmanın dinî ve ahlâkî bir görev olduğunu anlatmak ve bizzat kendisi de köle azat ederek ashâbını buna teşvik etmek suretiyle kölelik geleneğini ortadan kaldırma yolunda önemli adımlar atan Resûlullah (sav), bu süreç içerisinde kölelerin haklarını korumak ve onlara insanca muamele yapılmasını sağlamak için de somut adımlar attı. Bunun için önce köleliğin kaynaklarını kurutmakla işe başladı. Câhiliye döneminde insanlar çok çeşitli yollarla köleleştirilirdi. Savaş esirleri, komşu

    

Dipnotlar

3 Nisâ, 4/25.

وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ مِنْكُمْ طَوْلًا اَنْ يَنْكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟ ﴿25﴾

4 KU36010 Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-ummâl, XII, 660-661.

عن أنس أن رجلا من أهل مصر أتى عمر بن الخطاب فقال: يا أمير المؤمنين! عائذ بك من الظلم، قال: عذت معاذا، قال: سابقت ابن عمرو بن العاص فسبقته، فجعل يضربني بالسوط ويقول: أنا ابن الأكرمين، فكتب عمر إلى عمرو يأمره بالقدوم ويقدم بابنه معه، فقدم، فقال عمر: أين المصري؟ خذ السوط فاضرب، فجعل يضربه بالسوط ويقول عمر: اضرب ابن الأكرمين. قال أنس، فضرب، فوالله لقد ضربه ونحن نحب ضربه، فما أقلع عنه حتى تمنينا أنه يرفع عنه، ثم قال عمر للمصري: ضع السوط على صلعة عمرو، فقال: يا أمير المؤمنين! إنما ابنه الذي ضربني وقد استقدت منه، فقال عمر لعمرو: (ص. 660) مذ كم تعبدتم الناس وقد ولدتهم أمهاتهم أحرارا؟ قال: يا أمير المؤمنين! لم أعلم ولم يأتني. "ابن عبد الحكم". (ص. 661)

5 Hucurât, 49/13.

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَاُنْثٰى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَٓائِلَ لِتَعَارَفُواۜ اِنَّ اَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللّٰهِ اَتْقٰيكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ خَب۪يرٌ ﴿13﴾

6 Bakara, 2/221.

وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّۜ وَلَاَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ اَعْجَبَتْكُمْۚ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَتّٰى يُؤْمِنُواۜ وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ اَعْجَبَكُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِاِذْنِه۪ۚ وَيُبَيِّنُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ۟ ﴿221﴾

7 Nisâ, 4/25.

وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ مِنْكُمْ طَوْلًا اَنْ يَنْكِحَ الْمُحْصَنَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ فَمِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ فَتَيَاتِكُمُ الْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِا۪يمَانِكُمْۜ بَعْضُكُمْ مِنْ بَعْضٍۚ فَانْكِحُوهُنَّ بِاِذْنِ اَهْلِهِنَّ وَاٰتُوهُنَّ اُجُورَهُنَّ بِالْمَعْرُوفِ مُحْصَنَاتٍ غَيْرَ مُسَافِحَاتٍ وَلَا مُتَّخِذَاتِ اَخْدَانٍۚ فَاِذَٓا اُحْصِنَّ فَاِنْ اَتَيْنَ بِفَاحِشَةٍ فَعَلَيْهِنَّ نِصْفُ مَا عَلَى الْمُحْصَنَاتِ مِنَ الْعَذَابِۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ الْعَنَتَ مِنْكُمْۜ وَاَنْ تَصْبِرُوا خَيْرٌ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟ ﴿25﴾

8 HM23885 İbn Hanbel, V, 411.

حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ حَدَّثَنَا سَعِيدٌ الْجُرَيْرِيُّ عَنْ أَبِي نَضْرَةَ حَدَّثَنِي مَنْ سَمِعَ خُطْبَةَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي وَسَطِ أَيَّامِ التَّشْرِيقِ فَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَلَا إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ أَلَا لَا فَضْلَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى أَعْجَمِيٍّ وَلَا لِعَجَمِيٍّ عَلَى عَرَبِيٍّ وَلَا لِأَحْمَرَ عَلَى أَسْوَدَ وَلَا أَسْوَدَ عَلَى أَحْمَرَ إِلَّا بِالتَّقْوَى أَبَلَّغْتُ قَالُوا بَلَّغَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ثُمَّ قَالَ أَيُّ يَوْمٍ هَذَا قَالُوا يَوْمٌ حَرَامٌ ثُمَّ قَالَ أَيُّ شَهْرٍ هَذَا قَالُوا شَهْرٌ حَرَامٌ قَالَ ثُمَّ قَالَ أَيُّ بَلَدٍ هَذَا قَالُوا بَلَدٌ حَرَامٌ قَالَ فَإِنَّ اللَّهَ قَدْ حَرَّمَ بَيْنَكُمْ دِمَاءَكُمْ وَأَمْوَالَكُمْ قَالَ وَلَا أَدْرِي قَالَ أَوْ أَعْرَاضَكُمْ أَمْ لَا كَحُرْمَةِ يَوْمِكُمْ هَذَا فِي شَهْرِكُمْ هَذَا فِي بَلَدِكُمْ هَذَا أَبَلَّغْتُ قَالُوا بَلَّغَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ لِيُبَلِّغْ الشَّاهِدُ الْغَائِبَ