Eskiden köleler azat edilseler bile toplumda hür olanlardan farklı bir sosyal ve hukukî statüye tâbi idi. Oysa İslâm toplumunda azat edilen köle, toplumdaki diğer bireylerin sahip olduğu bütün haklara sahip oluyordu. Zira İslâm"da üstünlük ölçüsü iman, takva ve erdemdi.37 İman edenler ister köle ister hür olsun birbirlerinin kardeşleri idi.
Özelde câhiliye toplumunu, genelde de insanlığı ıslah etmek amacıyla gönderilen Son Peygamber"in ve getirdiği dinin, özgürlüklerini ellerinden almak suretiyle bu şekilde insanların köleleştirilmesine müdahale etmemesi düşünülemezdi. Zira bu dinin en temel öğretisi, insanın sadece ve sadece Allah"a kul olacağı, O"ndan başka hiçbir yaratılmışa kulluk yahut kölelik yapamayacağıdır. Yüce Rabbimiz insanı kendisine kulluk etmek için yaratmış ve bu kulluğu yerine getirebilmesi için de ona kendi mutlak ve sınırsız iradesinin yanı sıra cüzi bir irade ve hürriyet alanı vermiştir. İslâm"a göre dine girme konusunda herhangi bir zorlama söz konusu değildir.38 Dileyen inanır, dileyen inanmaz.39
İnsanın, görmediğini gören, bilmediğini bilen, seven, âdil olan ve kendisini aşan kudretli bir iradenin varlığına inanarak bu kudrete bağlanması, özgürlüğüne mâni bir durum değildir. İnsanın özgürlüğü kendi güç ve sınırları içerisinde düşünülmelidir. Mutlak güç ve özgürlük sahibi Yaratıcı"nın varlığını kabul eden insanın, bu kabulden sonra sınırsız bir güç ve özgürlüğe sahip olmasından bahsedilemez. Bu güç karşısında insanın bütün fiilleri sınırlıdır. Dolayısıyla insan bu kanunlar çerçevesinde belli bir hürriyet alanına sahiptir ve bu alan içerisinde yapıp ettiklerinden de sorumludur. Allah insana kendi yapıp etmeleri konusunda hürriyet tanımıştır.40 Bu durum insanın başlangıçta bir dine inandığı zaman inancının gereği olarak birtakım özgürlüklerini sınırlandırmayı kabul etmesidir ki insanın kendi iradesiyle hayatını sınırlaması, inandığı herhangi bir güce bağlanması yahut hiçbir şeye inanmayarak herhangi bir sınırlama kabul etmemesi de yine onun özgürlüğünün bir göstergesidir. Şu hâlde insanın özgür olup olmaması meselesi evvela diğer insanlarla ilişkileriyle ilgili olarak söz konusu olabilir.
İnsandan kendisine kul olmasını isteyen Yüce Yaratıcı, onun bu kulluğu ve sorumluluklarını hakkıyla yerine getirebilmesi için de insan hayatı ve onuru için gerekli olan en temel değerleri teminat altına alır. İslâm hukukunda “zarûrât-ı dîniyye” (dinin vazgeçilmez temel değerleri) olarak ifade bulan bu değerler; akıl, din, can, ırz ve malın korunmasıdır. Nitekim