İslâm"ı terk ederek âdeta kendisini ateşe atan bir bedevîye tepki göstermesi anlaşılabilir bir tutumdur. Onun için Cenâb-ı Hak, Sevgili Elçisi"nin bu hassasiyetine, “Demek onlar bu söze (Kur"an"a) inanmazlarsa arkalarından üzülerek neredeyse kendini harap edeceksin.” 49 âyetiyle işaret etmiştir. Bu konudaki duyarlılığı onu, Yahudi iken Müslüman olduktan sonra geçim sıkıntısı nedeniyle yiyecek bulamayıp aç kaldıkları için dinlerini terk etme tehlikesi ile karşı karşıya kalan bir grup Müslüman için borç bulma çabasına sevk etmiştir.50
Sonuç olarak, insanların akıllarına ve vicdanlarına hitap eden İslâm onların hür iradeleri ve özgür seçimlerine çok önem vermiştir. Tarih boyunca milletler, kitleler hâlinde özgür iradeleri ile Müslüman olmuştur. İslâm hakikati ile tanışan ve tevhid ile aydınlanan insanlar kolay kolay İslâm"ı terk etmemişlerdir. Nitekim kitleler hâlinde İslâm"dan çıkışlar olmadığı gibi, bireysel olarak basireti bağlanıp, İslâm"ın aydınlığından sonra inkâr, şirk yahut sapkınlığın karanlığına kapılanlar hep münferit vakalar olarak kalmıştır. İslâm dini, kendisini tercih etmeyenlerin yanlış bir seçim yaptıklarını ifade etmekle beraber, başka tercihlere müdahale etmemeyi ve kişileri kendi sorumluluklarıyla baş başa bırakmayı ilke olarak benimsemiştir.