kâfir olarak ölürse bunların bütün amelleri dünyada da âhirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır.” 43 Görüldüğü üzere âyet mürtede yani İslâm dininden dönene uhrevî cezanın dışında dünyevî bir ceza öngörmemiş, “kâfir olarak ölürse” ifadesiyle de buna işaret etmiştir. Âl-i İmrân sûresinin 86.-90. âyetlerinde imanlarından sonra küfre sapanların uhrevî cezalarına işaret edilmiş, 87. âyette bu ceza, “Allah"ın, meleklerin ve bütün insanların lanetini hak etmeleri” olarak ayrıca tasrih edilmiştir. Nisâ sûresinin 137. âyetinde de şöyle buyrulmaktadır: “İman edip sonra inkâr eden, sonra inanıp tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenler var ya, Allah onları ne bağışlayacak ne de doğru yola iletecektir.” Eğer mürtede ölüm cezası öngörülmüş olsaydı âyet, tekrar eden iman ve küfür ihtimalinden hiç bahsetmez, ilk irtidad olayından sonra ölüm hükmünü verirdi. Bu âyetlerden de anlaşılacağı üzere inancı bir irade ve imtihan konusu kabul eden Kur"an"ın buna aykırı bir beyanının bulunması ve inanç hürriyetini sağlamak üzere gelen bir dinin bu hürriyeti kısıtlayıcı yahut ortadan kaldırıcı bir yaklaşıma sahip olması düşünülemez. İlgili âyetler, dinden dönenlerin yaptıkları işin doğru olmadığını ve bunların âhirette cehennem azabıyla karşılaşacaklarını bildirmektedir. İnanca davet ederken cennet vaad eden bir dinin, o inancı terk edeni cehennem azabıyla uyarması doğaldır.
Sevgili Peygamberimiz de İslâm dinini terk edenlere sıcak bakmamış, aynen Kur"an"da olduğu gibi onları uhrevî yaptırımla uyarmıştır. Bir hadislerinde, “Allah, Müslüman olduktan sonra şirke düşen hiçbir müşrikin amelini, müşriklerden ayrılıp Müslümanlara dönmediği sürece kabul etmez.” 44 buyurmuştur. Dinin, başta Allah ve Resûlü olmak üzere herkese karşı bir samimiyet olduğunu bildiren Allah Elçisi,45 dinde Allah"a en sevimli gelen şeyin, din mensubunun, dini üzerinde devamlı ve sebatlı olması olduğunu belirtmiştir.46 Ve nihayet, “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi imanın tadına erer: Allah ve Resûlü"nü herkesten çok sevmek, sevdiği kişiyi sadece Allah için sevmek, imandan sonra küfre dönmekten, ateşe atılmaktan çekindiği gibi çekinmek.” 47 buyurarak, iman ile küfür farkını cennet ve cehennem benzetmesiyle anlatmıştır.
O, insanları Allah"ın yoluna davet eden bir elçi olarak, bu davete icabet edenlere ne kadar sevindiyse bundan uzak duranlara veya verdiği sözden cayanlara da o nispette üzülmüştür. Ümmetini, ateşe düşme tehlikesine maruz kalmış pervanelere, kendisini de onlar ateşe koştukça eteklerinden çekip korumaya çalışan kurtarıcıya benzeten Allah Resûlü"nün,48