Burada şunu da hatırlatmalıyız ki İslâm, meşru ölçüler içerisinde olmak kaydıyla kişinin kendi kavim ve kabilesini sevmesini caiz görmüştür. Dinimiz tarafından yasaklanan ise kendi ırkını, diğerlerinin üstünde ve ayrıcalıklı görerek soyunu ve nesebini övünç kaynağı yapmaktır.17
Kavmini sevmekle, kavmiyetçilik davası gütmek ayrı şeylerdir. Nitekim bir defasında Hz. Peygamber"e, “Yâ Resûlallah! Kişinin kendi kavmini sevmesi kabilecilik/ırkçılık sayılır mı?” diye sorulmuş ve o, “Hayır. Lâkin kabilecilik/ırkçılık, kişinin kendi kavminin haksız davranışına arka çıkmasıdır.” şeklinde cevaplamıştır.18 Her insan kavmini ve akrabasını sever, onların başarılarıyla gurur duyar, onlara iyilik ve ihsanda bulunur. Dolayısıyla insanın vatanını, milletini ve devletini sevmesi, milletinin başarılarıyla gurur duyması ve ülkesinin kalkınması için çalışması ırkçılık değildir. Çünkü bu, insanın fıtratında olan bir duygudur. Mekke"den ayrılarak Medine"ye hicret etmek zorunda kalan Sevgili Peygamberimiz yıllar sonra Mekke"nin fethinde,“(Ey Mekke!) Vallahi sen, Allah"ın arzının en hayırlısı ve bana, Allah"ın arzının en sevimlisisin. Senden çıkarılmış olmasaydım, vallahi seni terk etmezdim.” 19 buyurarak doğup büyüdüğü vatanına duyduğu sevgiyi dile getirmiştir.
Kişinin kendi milletini ve kabilesini sevmesini meşru kabul eden ve “Sizin en hayırlınız, günaha girmemek şartıyla yakınlarına arka çıkanınızdır.” 20 buyuran Peygamberimiz, bir kimsenin kendisini öz babasından başkasına nispet etmesini21 ve onlardan olmadığı hâlde kendisinin bir kavme mensup olduğunu iddia etmesini de yasaklamıştır.22
İslâm, soy üstünlüğü anlayışını yasaklamış ancak kişinin soy ve akrabalarıyla ilişkisini kesmesini de hoş görmemiştir. Sıla-i rahim anlayışına sahip olan dinimiz, akrabaya iyilik ve ihsanda bulunmayı teşvik etmiş, soylarıyla bağlarını koparanları ise yermiştir. Bununla birlikte, kişinin kendi akrabalarına, kabilesine veya aşiretine körü körüne arka çıkmasını veya kabilesine/aşiretine mensup insanları kayırmasını yasaklamıştır. Câhiliye döneminde kabilecilik anlayışının bir sonucu olarak, “Zalim de olsa mazlum da olsa, kardeşine yardım et.” şeklinde ortaya çıkan, haksız da olsa kendi kabilesinden olana arka çıkma ve onu kayırma zihniyetini kaldırmıştır. Peygamberliğinden önce de toplumda ahlâkî erdemleriyle tanınan Allah Resûlü, bu yanlış zihniyeti hiçbir zaman tasvip etmemiştir. Zalim de olsa sırf aynı kabileden olmasından dolayı bir insanı kayırmanın yanlış olduğunu savunan insanların bir araya gelerek oluşturduğu