davranışı günahlarına kefaret olacak,28 onun asıl mükâfatını vermeyi de bizzat Yüce Allah üstlenecektir.29
Böylece suç ve cezanın denkliğini ifade eden kısas ile suçun tazminata bağlanmasını ifade eden diyet anlayışı, aileler ve aşiretler arasında nesiller boyu süren kan davalarını önleyen, ortak görev anlayışını sona erdiren bir role sahip olmuştur. İslâm, daha önce de insanlar arasında bilinen bu cezalandırma usulünün eşitlik, adalet ve hakkaniyet çerçevesinde uygulanmasını temin edecek esaslar getirir. Ancak kısas ve diyet cezalarından daha üstün bir çıkış yolunu da ısrarla önerir: Bağışlayarak cezadan vazgeçmek.30 İşte burası affetme erdeminin adalet erdeminden öteye geçtiği yerdir. Burası tam da ihsan mertebesidir. Zira işlenen suça karşılık ona denk bir ceza vermek adalettir. Ancak cezalandırmaktan vazgeçmek, adaleti de aşan bir erdemdir. Affetmek bu yüzden zor fakat yapılmaya değer bir iştir.31 Bu sebeple özellikle müttakilerin yani Allah"a karşı sorumluluğunun bilincinde olanların sahip olduğu bir erdemdir bu.32
İslâm, insanlar arası suçlara yönelik af yetkisini, hakkı çiğnenen mağdurun kendisine veya —bu mümkün olmadığında— yakınlarına verir. Mümin, bir haksızlığa uğradığında ya hukukun eliyle suça denk bir ceza ister yahut bundan daha hayırlı olan af yolunu seçer.33 Ancak Resûl-i Ekrem bir haksızlığa uğrayan müminin buna misilleme yapma hakkının olmadığını söyler.34 Zira misilleme yapmak hem toplumda kargaşa ve düzensizlik çıkarabilir, hem de haksızlığa uğrayan kişi suçluya kendi gördüğü zarardan daha fazlasını vermek suretiyle mazlum iken zalim durumuna düşebilir. O yüzden affetme kararı mağdurun kendisine veya yakınlarına, suçluların cezalandırılması suretiyle adaletin geçekleşmesi ise hukukî müesseselerin yetkisine verilmiştir.
“Kişi, yakınının öldürülmesi veya yaralanması durumunda üç yoldan birini seçmekte serbesttir...” buyurur Hz. Peygamber, “Ya (hukukun eliyle)(suça denk bir müeyyide yani) kısas ister, ya kan bedelini kabul eder yahut karşılıksız affeder. Kim bu üç yoldan birine başvurduktan sonra vazgeçip başka birine dönüş yaparsa, artık o kimseyi içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi bekler.” 35
Bütün hayatı boyunca asla kişisel intikam peşinde koşmayan,36 hatta canına kastedenleri dahi tereddütsüz bağışlayan37 Allah Resûlü, kendisine arz edilen kısasla ilgili her davada affetmeyi teşvik ederdi.38 Nitekim bir gün arkadaşlarıyla birlikte otururken huzuruna bir adam geldi. Beraberinde, boynuna urgan dolayarak sürüyüp getirdiği Habeşli bir işçi vardı.