mallarından bir kısmını vermek için fakirlere muhtaç olduğu bir gerçektir. Resûlullah mecbur kaldığı için istemek zorunda kalan kişilerin de hayırlı olduğunu söyleyerek onların onurlarının kırılmasını engellemiştir.
Resûlullah"a (sav) biat etmiş Medineli hanım sahâbîlerden Ümmü Büceyd (ra), kapısına dayanıp bir şeyler isteyen yoksul kimselere verecek bir şey bulamadığı zaman ne yapması gerektiğini Allah"ın Elçisi"ne sorar. Hz. Nebî"nin verdiği cevap yoksulu doyurmaktan ziyade onun onurunu korumayı hedefler gibidir: “Yanmış bir paçadan başka verecek hiçbir şey bulamasan bile onu eline ver.” 3 At üzerinde dahi gelse, isteyenin belli bir hakkı olduğunu ifade eden bir diğer nebevî tavsiye de4 aslında bu hususu teyit etmektedir. Oruçlu olduğu bir gün iftarda yemeyi düşündüğü somun ekmeğini kapısına gelen dilenciye vermekten çekinmeyen Hz. Âişe validemizin5 tavrı da aslında aynı kaygının neticesidir. Dilencinin, olumsuz karşılık aldığı vakit içine düşeceği zillet, yaşayacağı onur kırıklığı düşünülecek olursa bu durum daha iyi takdir edilecektir.
“İsteyeni azarlama!” 6 âyeti ile istemek durumunda kalanlara nasıl davranılması gerektiği de hatırlatılmıştır. Yüce Kitabımızda, ihtiyacından dolayı isteyen yoksulların, zenginlerin mallarında belli bir hakkı olduğu bildirilmekte,7 bu nedenle zenginlere, fakirlere yardım etmelerini gerektiren birtakım sosyal ve malî sorumluluklar yüklenmektedir. Zengin Müslümanlara zekât farz kılınmış ve fakirler zekât verilecek kimseler arasında zikredilmiştir.8 Özellikle yakın akrabaları gözetmek zenginlere ait bir yükümlülük olarak kabul edilmiştir.9 Ayrıca Kur"ân-ı Kerîm"de ihtiyacından dolayı isteyene maddî yardımda bulunmanın iyi bir müminin başlıca dinî ve ahlâkî niteliklerinden olduğu, mükâfatının ise kat kat verileceği vurgulanmıştır.10
Tüm bunlardan, zengin olduğu hâlde dilenen, belki de bu sayede zengin olan ve istemeyi alışkanlık hâline getirenlere yönelik bir pay çıkarılmamalıdır. Çünkü Resûl-i Ekrem, “Sizden birinizin urganı alıp (dağa giderek) bir bağ odun getirip satması ve böylece Allah"ın onun itibarını koruması, bir şey verip vermeyecekleri belli olmayan kimselerden dilenmesinden daha hayırlıdır.” 11 buyurmuştur. Nitekim yine Peygamber Efendimizin ifadesiyle, “Kesinlikle hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek yememiştir. Allah"ın Peygamberi Dâvûd (as) da kendi elinin emeğini yiyordu.” 12
Hz. Peygamber dilenerek insanların üzerinden geçim sağlamayı asla tasvip etmemiştir. Tam aksine o, “Servetini artırmak için dilenen, istediği az