Müslümanların geçmiş ümmetlerin yolundan gidebileceklerini, geçmiş ümmetler için geçerli olan sünnetullahın bugün de geçerli olduğunu hatırlatmaktır. Geçmiş ümmetlerin başına gelenleri bilmek bu yönüyle bizim için de önemlidir. Onların, sadece “eskilerin masalları”21 olarak dinlenip anlatılması değil aynen Kur"an"da tembihlendiği22 ve Peygamber Efendimizin de yaptığı gibi ders ve ibret almak ve aynı hataya düşmemek amacıyla anlatılıp anlaşılması gerekir.
Kur"an"da zikri geçen peygamberlerin çoğu, Ehl-i kitap içinde yer alan İsrâiloğulları"na mensuptu. Yüce Nebî"nin Medine döneminin başlangıç yıllarında kendisine emir gelmeyen hususlarda zaman zaman Ehl-i kitaba muvafakat etmekten hoşlandığı bilinmektedir.23 Nitekim Medine"ye hicretten sonra Allah Resûlü, Yahudilerin âşûrâ günü oruç tuttuklarını görmüş, bunun sebebini sorduğunda kendisine, bu günün Allah"ın İsrâiloğulları"nı düşmanlarından kurtardığı önemli bir gün olduğu ve Hz. Musa"nın da bu günü oruçlu olarak geçirdiği haber verilmişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber Yahudilere, “Biz, Musa"ya (onun sünnetini ihya etmeye) sizden daha lâyığız.” diyerek bu günde oruç tutmuş, ashâbına da oruç tutmalarını emretmişti.24
Peygamber Efendimizin, “...Tevrat"ı, İncil"i ve Kur"an"ı indiren (Allah"ım)!” diye dua ettiği de olurdu.25 Zira Kur"an"da da Ehl-i kitap ile müşrik/putperestler arasında belli bir farklılık ortaya konuyordu. Hatta bazı uygulamaları övülüyordu. Örneğin, Tevrat"ta mevcut olan, su ile temizlik yapma hükmünü uygulayan Kubâ halkı Kur"an"da övülmüş,26 Resûlullah da Kubâ"ya geldiğinde bunun sebebini onlardan öğrenmişti.27
Hz. Peygamber bununla birlikte sahâbîlerin, önceki dinlerin tahrif edilmiş kitaplarını okumalarını hoş karşılamıyordu.28 Zira Yahudi ve Hıristiyanlardan bir kısmı, bu ilâhî vahiyleri değiştirmişlerdi.29 Bu değiştirme işlemi de daha ziyade her peygamberin etrafında bulunan havârilerden sonraki nesillerin, yapmadıklarını söylemeye, emrolunmadıklarını da yapmaya başlamalarıyla olmaktaydı.30
Şu hâlde peygamberlerin bildirilerinin korunmasında bu bildirileri koruyup gözetecek ve sonraki nesillere öncekilerden işittiği şekilde aktaracak nesillerin (sahâbe, havâriler) var olması önem arz ediyordu. Kur"an ve sünnet kaynağını titizlikle muhafaza eden bu ümmetin üstünlüğü de buradaydı. Bununla birlikte, “Biz Kur"an okur, çocuklarımıza da okuturken ve onlar da kıyamete kadar çocuklarına okutacak iken ilim nasıl kaybolur?” diye soran Medine"nin bilge kişilerinden Ziyâd b. Lebîd"e Hz. Peygamber,