Gülüşü;
Ağız dolusu/kahkahayla güldüğü asla görülmemiştir.
Abdullah b. Hâris, “Resûlullah"ın (sav) gülüşü sadece tebessüm şeklindeydi.” demiştir.20
Sadaka olarak nitelendirdiği tebessüm21 yüzünden hiç eksik olmamıştır. Nitekim Cerîr b. Abdullah, “Müslüman olduğum andan itibaren, Allah Resûlü (sav), evine girmeme her zaman izin vermiş ve beni nerede görse gülümsemiştir.” demiştir.22
Oturuşu;
Oturduğu zaman bazen kalçaları üzerine oturarak dizlerini dikip ellerini önden bağlar,23 bazen de bağdaş kurarak otururdu.24 (Mescitte istirahat ederken) ayaklarından birini diğeri üzerine koyarak sırt üstü uzandığı görülmüştür.25
Yürüyüşü;
Hızlı yürürdü; öyle ki arkasından gelenler ona yetişmekte zorlanırdı. Yürüyüşü, çarşıda işi olan bir insanınki gibiydi; tembelce değildi. Yürürken arkasına bakmazdı.26 Âdeta yokuş aşağı iniyormuş gibi adımlarını sertçe kaldırırdı. (Kibirli bir eda ile) sağına soluna meylederek değil bir yokuştan iner gibi, hafifçe önüne eğilerek yürürdü.27
Giyimi;
En sevdiği giysi kamîs (gömlek) idi.28 Gömleklerinin kol uçları bileklerine kadardı.29 Berâ b. Âzib, en çok kırmızı desenli elbisenin ona yakıştığını söylemiştir.30
O, sıradan bir insan gibi davranırdı; söz gelimi kıyafetlerinin bakımını gözden geçirir, koyunun sütünü sağar ve kendi işini kendisi görürdü.31
Giyim kuşamında sadeydi. Şöyle diyordu:
“Kim dünyada şöhret elbisesi giyerse Allah da ona kıyamet gününde onun benzerini giydirir.” 32
Konuşması;
O, sözlerin en latîfini, en veciz ve en anlaşılır biçimde söylerdi. Anlatırken dinleyenler rahat kavrasın diye tane tane konuşurdu.33
Sözlerinin anlamı geniş; yapmacıklıktan uzak ve zorlamadan berî idi.
O, ağzını doldura doldura konuşmayı kınar, avurtlarını şişire şişire laf edenlerden uzak durur. Uzun konuşulması gereken yerde uzun; kısa olması gereken yerde ise kısa konuşur. Bilinmeyen ve yadırganan ifadelerden kaçınır; heyecanlandırıp galeyana getiren üslûptan özenle sakınır.