Ümmetinin diğer ümmetlere üstün kılındığını haber veren Peygamberimiz,21 “Biz (dünyaya) en son gelenleriz; kıyamet gününde ise en başa geçecek olanlarız. Cennete de ilk giren biz olacağız. Şu kadar var ki onlara bizden önce, bize ise onlardan sonra kitap verilmiştir...” 22 buyurarak son ilâhî kitabın gönderildiği ümmetini övüyor ve onlara müjde veriyordu. Âhirette suyu baldan tatlı ve kardan beyaz,23 kaplarının sayısı yıldızlar kadar çok olan24 havuzundan nasiplenen ümmetinin çokluğu bu övgüye bir sebepti: “Her Peygamber"in (kıyamet gününde) bir havuzu vardır ve peygamberler havuzlarına gelenlerin fazlalığıyla birbirlerine karşı övünürler. Ben, havuzuna gelenleri en fazla olan peygamber olmayı diliyorum.” 25
Cennete girenler arasında ümmetinin sayısının fazla olması bir peygamber için nasıl bir mutluluk sebebi olmasın! Oysa davetin ilk zamanlarında sayıları o kadar azdı ki Bedir Savaşı"nda bin kişilik müşrik ordusunu karşısında gördüğünde Peygamberimiz kıbleye dönüp ellerini açarak yalvarmaya başlamıştı: “Allah"ım! Senden ahdini ve vaadini (yerine getirmeni) istiyorum. Allah"ım! Şu bir avuç İslâm toplumunu helâk edersen (korkarım) yeryüzünde sana ibadet eden kimse kalmayacak.” 26
İşte ashâb-ı güzînin sadakat ve samimiyetle attığı tohumlar yeşermiş, çağlar ötesinde meyvelerini vermeye devam etmişti. Ümmetinin dünyada ilâhî davete icabeti âhiret nimetleriyle taçlandırılıyordu. O, ümmetine dünyada kılavuzluk ediyor ve kendisine uyan ümmetini, “Kim bana itaat ederse cennete girer.” sözleriyle müjdeliyordu.27 Bir seferinde Allah Resûlü, ashâbından kırk kadar kişiyle birlikteyken28 onlara şöyle seslenmişti: “Cennete girenlerin dörtte biri olmaya razı mısınız?” Bunun üzerine ashâb, “Allâhü ekber!” diyerek sevinçlerini ifade ettiler. Resûlullah yine, “Peki cennete girenlerin üçte biri olmaya razı mısınız?” diye sordu. Ashâb yine coşkuyla tekbir getirdiler. Ardından Resûlullah şöyle buyurdu: “Ben sizin cennetliklerin yarısı olmanızı gönülden dilerim. Allah"ı inkâr edenler arasında inananların durumu, ancak siyah bir öküzün sırtındaki beyaz bir kıl veya kızıl bir öküzün sırtındaki siyah bir kıl gibidir.” 29
Peygamberimizin diğer ümmetler içinde kendi ümmetini fark etmesi hiç de zor değildi. Allah Resûlü, âhirette havuzunun başında beklerken hiç görmediği, kendisinden sonra gelen ümmetini nasıl tanıyacağı sorusuna şöyle cevap vermişti: “Düşünün bakalım, bir adamın siyah atlar arasında alnı beyaz, ayakları beyaz sekili bir atı olsa onu tanımaz mı?” Oradakilerin,“Evet, tanır.” diyerek karşılık vermeleri üzerine de Resûlullah (sav),