tecrübesinin verdiği korku ve heyecan ile kalbi titreyerek hanımı Hatice bnt. Huveylid"in yanına döndü...”4
Arayış sürecinde, Ramazan ayı boyunca yaşanan bu inziva hayatı, genel olarak mağarada tefekkür ile varlık âleminden, yaşanan hayattan ders ve ibret alma şeklinde gerçekleşmekteydi.5 Nitekim bazı âlimlerimiz bu ibadet tarzını ifade için yukarıdaki hadiste geçen “tehannüs” kelimesini, “tehannüf” yani “hanîfleşme” olarak anlamaktadır.6
Yüce Allah"ın belirttiği üzere Kutlu Elçi, daha önce ne bir kitaptan okumuştu ne de eliyle yazmıştı.7 O, kitap nedir, iman nedir bilmezdi.8 Dahası kendisine böyle bir ilâhî kitap verileceğini de ummazdı. Ancak rahmetiyle Rabbi ona böyle bir kitabı, Kur"an"ı vahyetmişti.9 Nitekim Hz. Peygamber bu Yüce Kitap hakkında şöyle buyurmuştu: “Hiçbir peygamber yoktur ki, insanların inanmaları için kendisine mucizeler verilmiş olmasın. Bana verilen ise Allah"ın vahyettiği vahiy (Kur"ân-ı Kerîm)dir. Bu sayede ben kıyamet günü ümmeti en çok olan peygamber olacağımı ümit ediyorum.” 10
İşte Hira"da yaşadığı bu tecrübe Resûl-i Ekrem"in Kur"an ile ilk tanışma sahnesiydi. Alak sûresinin ilk beş âyetiyle başlayan vahiy süreci, yirmi üç senede tamamlanacaktı. Çeşitli zaman ve mekânlarda, değişik vesilelerle inen Kur"an âyetleri, hem Allah Resûlü"nü hem de onun etrafında toplanan Müslümanları yetiştirecek, yepyeni bir toplum inşa edecekti. Nitekim Mekke"de inen âyetler ve sûreler iniş sırasına göre okunduğunda, putperest bir toplumun câhiliyeden kopartılıp nasıl aşama aşama eğitildiği ve vahyin aydınlığında tertemiz bir topluma dönüştürüldüğü net bir şekilde görülecektir.
Aslında bu durum risâlet görevinin bir gereğiydi ve Yüce Allah, Elçisi"ni bu görevi yerine getirmek üzere göndermişti. “Andolsun, Allah, müminlere kendi içlerinden, onlara âyetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.” 11
Bu âyette dile getirilen “temizleme” (tezkiye), hem maddî hem de manevî temizliği, arınmayı içermekteydi. Hz. Peygamber bu görevi sayesinde, câhiliye insanlarını medeniyete kavuşturmuştu. Kız çocuğunu diri diri gömecek kadar gaddar insanlardan, can taşıyan her varlığa, hatta eşyaya rıfk ve merhametle muamele edecek bir Medine toplumu oluşturabilmişti. Diğer bir ifadeyle tezkiye, temiz bireylerden oluşan “temiz bir toplum” tesis etmekti ve Rahmet Elçisi bunu gerçekleştirmişti. Neticede o,