Resûl-i Ekrem, Hz. Hatice"den dünyaya gelen oğulları Kâsım ve Abdullah"ı Mekke"de henüz bebek iken ebedî âleme uğurlamıştı. Onların vefatlarından sonra bu defa Mâriye"den bir oğlu olmuştu.1 Müjdeyi alan Allah Resûlü, “Bu akşam bir oğlum dünyaya geldi, ona atam İbrâhim"in ismini koydum.” demişti.2 Onun büyüyüp serpilmesini, soyunu sürdürmesini istiyordu. Emzirilmesi için İbrâhim bebek, Medine"nin dış mahallelerinden birinde yaşayan Berâ" b. Evs adında bir demircinin hanımı olan sütanne Ümmü Seyf"e verildi. Allah Resûlü zaman zaman biricik oğlunu ziyarete gider, onu sever, öpüp koklardı.3
Resûlullah, iyi beslenmelerini temin etmek amacıyla Mâriye ve İbrâhim"e de bir grup deve ve koyunun sütünü tahsis etmişti. İyi beslenen İbrâhim"in cildi düzelmiş, teni beyazlaşmış hatta babasına benzemeye başlamıştı.4 Artık on yedi veya on sekiz aylık olmuş, tam sevimli hâle gelmişti ki bir gün aniden rahatsızlandı. Onun hastalandığını haber alan Rahmet Elçisi, dostlarından Abdurrahman b. Avf ile birlikte sevgili yavrusunu ziyarete gelmişti. İbrâhim"in hastalığı iyice ilerlemiş ve can çekiştirmeye başlamıştı. Çocuklara karşı çok merhametli ve şefkatli olan Efendimizin gözleri dolmuştu.5 Onun bu hâlini gören sahâbîler, “Sen de mi ağlıyorsun ey Allah"ın Resûlü! Senin ağladığını gören Müslümanlar da ağlayacaktır!” diye şaşkınlıklarını ifade edince, Nebî (sav),“Göz yaş döker, kalp üzülür fakat biz ancak Rabbimizin razı olacağını söyleriz...” 6 “Bu, ancak merhamettir ve merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Ben insanların ancak bağırıp çağırarak ölünün arkasından yas tutmalarını yasakladım.” diye cevap verdi. İbrâhim ruhunu teslim edince de şöyle buyurdu: “Eğer kuşatıcı bir söz, gidilecek bir yol olmasaydı ve sonra giden öncekine kavuşmasaydı şimdi farklı şeyler düşünecektik. Ey İbrâhim! Gerçekten biz senden dolayı üzgünüz.” 7
Daha sonraRahmetPeygamberi, dostlarına, “Ben oğluma (son bir kez) bakmadan onu kefenlemeyin!” buyurdu. Yıkama işi bitip kefenlerine sarılacağı zaman Efendimiz onun yanına geldi ve üzerine kapanarak tekrar ağladı.8
Sahâbîler, ölülere bağırıp çağırarak, yırtınıp dövünerek yapılan yas tutma veya ağıt yakma şeklindeki nebevî yasağın, ağlamayı da içine