aldığını zannetmişlerdi. İnsanlara musibetler karşısında daima sabrı, ilâhî takdire rıza göstermeyi tavsiye eden bir peygamberin, kendi oğlunun vefatı karşısında da olsa gözyaşı dökmeksizin sabretmesi gerektiğini düşünmekteydiler. Hz. Peygamber ise bu hadisede her şeyden önce bir insan olarak, baba şefkatiyle biricik oğlunu kaybetmenin hüznünü dışa vururken, bir Resûl olarak da yakınlarını kaybettiklerinde nasıl davranacaklarına dair ümmetine örneklik sergiliyordu. Hüznün ve ağlamanın ölçülü olması gerektiğini gösteriyordu.
Evet, ağlıyordu Resûl... Zira o da bir insandı, duyguları vardı. Babaydı, şefkat sahibiydi. Onun da bir yüreği vardı ve yanardı. Gözleri vardı, duygulanır, yaşlar boşanırdı. Peygamberdi, rahmet elçisiydi, merhamet sahibiydi.
Benzer bir sahneyi, kızı Zeyneb"den doğma Ümeyme adlı torununun vefatında bir kez daha yaşamıştı Rahmet Peygamberi.9 Torunu için sınırsız bir dede şefkatiyle gözlerinden yaşlar boşanan Efendimiz, bir taraftan da, “Alan da Allah, veren de Allah"tır ve her şeyin belli bir süresi vardır!” buyurarak başta kızı Zeyneb olmak üzere etrafındakileri teselli ediyor ve şöyle diyordu: “Bu, bir rahmettir ki Allah onu dilediği kullarının kalplerine koyar. Allah, kullarından merhametlilere merhamet eder!” 10
Duygulu bir insan olan Rahmet Elçisi, sadece kendi oğlu veya torunu için değil, ashâbından birçok kişi için de gözyaşı dökmüştü. Örneğin, ibadet ve taate çok düşkün dostlarından Osman b. Maz"ûn"un cansız bedenini öptüğünde gözyaşları yanaklarını ıslatmıştı.11
Abdullah b. Ömer"in anlattığına göre, Sa"d b. Ubâde hastalanmış ve Peygamber (sav), bazı dostlarıyla birlikte onu ziyarete gitmişlerdi. Sa"d"ın yanına girdiklerinde, bütün ailesi onun etrafında toplanmışlardı. Resûlullah, “Öldü mü Sa"d?” diye sorduğunda oradakiler, “Hayır yâ Resûlallah, ölmedi.” demişlerse de Hz. Peygamber duygulanıp ağlamıştı. Hz. Peygamber"in ağladığını görünce oradakiler de ağlamışlardı.12
Rahmet Elçisi"nin duygularının yansıması olan gözyaşlarının ardında, bazen hüzün bazen merhamet bazen hasret bazen de ümmeti adına hissetmiş olduğu endişe ve korku yatmaktaydı. Dostlarından Abdullah b. Amr"ın anlattığına göre, Resûlullah (sav) zamanında güneş tutulmuştu. Allah Resûlü (sav) namaz kılmak için kalktı, orada bulunanlar da kalkıp namaza durdular. Namazın her iki rekâtında da kıyam, rükû, secde ve oturuşundan her birini oldukça uzattı. İkinci rekâtın secdesinde bir