yandan derinden nefes alıyor, bir yandan da ağlıyordu. O esnada ise şöyle diyordu: “Ben aralarında iken bunu bana vaad etmemiştin! Biz senden bağışlanma dilerken bunu bana vaad etmemiştin!” Namazını bitirdiğinde başını kaldırdı, güneş açılmıştı. Namazdan sonra kalkarak cemaate hitap etti. Allah"a hamdedip O"nu övdükten sonra şöyle buyurdu: "Güneş ve ay, Yüce Allah"ın (varlığını ve birliğini gösteren) alâmetlerinden birer alâmettirler. Ay ve güneşten birinin tutulduğunu görürseniz Yüce Allah"ı zikre (namaza) koşunuz. Canım elinde bulunan Allah"a yemin olsun, cennet bana o kadar yaklaştırıldı ki neredeyse meyvelerinden koparabilecektim. Cehennem de o kadar yaklaştırıldı ki sizi çepeçevre kuşatmasından korkup Allah"a sığındım...” 13
O, bir baba olmasının yanında aynı zamanda Allah"ın Resûlü"ydü. Bu nedenledir ki biricik oğlu İbrâhim"in öldüğü gün meydana gelen güneş tutulması ile bu ölüm arasında bağ kuranların bulunduğunu işittiğinde böyle bir hutbe irad etmek lüzumu hissetmiş ve “Ay ile güneşin herhangi bir kimsenin hayatı veya vefatı sebebiyle tutulmayacağını” ifade etmişti.14
Bir insan olarak Hz. Peygamber"in diğer insanlar gibi bazen heyecana kapıldığı, telaşlandığı da görülmüştür. Hz. Ebû Bekir"in kızı Esmâ"nın anlattığına göre, bir gün güneş tutulunca Hz. Peygamber telaşlanmış ve aceleyle hanımının entarisini giymişti. Bunu anladıklarında kendi elbisesini yetiştirmişlerdi.15
Hava bulutlandığında veya rüzgâr arttığında Allah Resûlü endişelenir ve bu hâl yüzünden belli olurdu. Bir defasında Hz. Âişe, “Ey Allah"ın Resûlü! İnsanlar bulut gördükleri zaman yağmur vardır ümidi ile sevinirler. Halbuki bunu sen gördüğünde, yüzünden hoşnutsuzluk okuyorum!” demiş, bunun üzerine o şöyle buyurmuştu: “Yâ Âişe! Bunda bir azap bulunmadığına dair bana kim teminat verebilir? Halbuki bir kavim (Âd kavmi) rüzgâr ile helâk edilmişti. Onlar (aslında) azabı görmüşler fakat (ümitlenerek) "Bu bize yağmur yağdıracak bir buluttur." demişlerdi.” 16
Enes b. Mâlik"in anlattığına göre, Resûlullah (sav), insanların en güzeli, en cömerdi ve aynı zamanda en cesuru idi. Bir gece Medine halkı şiddetli bir ses ile uyanmış ve herkes çok korkmuştu. Sesin geldiği tarafa doğru giden bazı kimseler kendilerinden önce giden Resûlullah"ın dönmekte olduğunu gördüler. Ebû Talha"nın çıplak bir atına binmiş, kılıç boynunda, “Korkmayın! Korkmayın!” diyordu.17
Bununla birlikte, bir insan olarak Hz. Peygamber de bazı zamanlar endişelenerek korunmaya ihtiyaç duymuş ve sahâbe tarafından korunmuştu.18