Bir gün Hz. Âişe validemiz, Allah Resûlü"ne, “Uhud gününden daha sıkıntılı bir gün yaşadın mı?” diye sormuştu. Efendimiz, “Şüphesiz kavminden (Kureyş"ten) gelen birçok zorlukla karşılaştım. Fakat karşılaştıklarımın en şiddetlisi Akabe günüydü.” cevabını vermiş ve orada başından geçenlerin bir kısmını sevgili eşine anlatmıştı. Allah Resûlü, Mekkeli müşriklere yaptığı davetten olumlu cevap alamayınca İslâm"a davet için Tâif"e gitmiş ve Abdü Külâl"in oğlu İbn Abdi Yâlîl"e hâlini anlatmıştı. Ancak o, Allah Resûlü"nün çağrısına beklenen cevabı vermemişti.1
Hz. Peygamber"in, kendisini himaye etmesi için yanına gittiği kişi, Benî Sakîf"in soylularından olan üç kardeşten biriydi. Resûlullah (sav), İbn Abdi Yâlîl"in yanına gittiğinde diğer iki kardeşi ve Kureyşli bir kadın da onlarla birlikte bulunuyordu. Nebî (sav) yanlarına oturdu ve onları İslâm"a davet etti. Ancak onlar, Efendimizi küçümsemeye ve aşağılamaya başladılar. Kalpleri henüz Hakka açılmamış bu insanlardan kendisine bir fayda gelmeyeceğini düşünen Efendimiz (sav) daha fazla ısrarcı olmadı. Onlardan bu konuşmanın aralarında kalmasını isteyerek yanlarından ayrıldı. Hz. Peygamber"e itibar etmeyen bu heyet bizzat ona bir şey yapmadılar ancak nüfuzlarını kullanarak ayaktakımını Peygamberimize hakaret etmeye ve üzerine yürümeye teşvik ettiler.2 Öyle ki geçeceği yol üzerinde onu gözleyen bir topluluk, Nebî (sav) yoldan geçerken onu taşa tuttular, Allah Resûlü ise onlardan kurtulmaya çalıştı. Ama mübarek ayakları kan içinde kalmıştı.3 Sonunda Allah Resûlü"nü Utbe b. Rebîa ve Şeybe b. Rebîa"nın bahçe duvarına kadar takip ettiler. Bir asmanın gölgesine sığınıp oraya oturduğunda, Kureyş"in Benî Cumah kabilesinden olan bir kadınla birlikte Utbe ve Şeybe kardeşler, Nebîler sultanının başına dikilmiş, ona bakıyorlardı. Allah Resûlü Kureyşli kadına, çaresizliğini anlatmak için, “Senin bu akrabalarından çektiğim nedir?” diyebildi. Başka da bir şey söyleyememişti. Zaten söylese de merhametle uzattığı ellerine karşılık vermeye hiç niyetleri yoktu oradakilerin.
Gözü dönmüş bir şekilde üzerine yürüyen bu topluluktan merhamet istemek yerine, “Merhametlilerin en merhametlisi” olan Rabbine sığınmayı tercih etti Efendimiz. Zira O, duaları kabul edendi. Kimsesizlerin kimsesiydi.