Hicretin ardından Medine"de, aynı zamanda şehir devletinin başı vasfıyla Hz. Peygamber, davet ve tebliğ görevini bu sefer her türlü sosyo-politik, askerî ve ekonomik araçlarla yapma fırsatını elinde bulundurarak tüm Arap yarımadasını etkilemeyi başarmıştı. Nitekim ilk seksen âyeti Medine döneminin üçüncü yılında Yemen"den gelen Hıristiyan Necrân heyeti sebebiyle inmiş olan Âl-i İmrân sûresindeki76 iki âyet, Hıristiyan ve Yahudilere hitap ettiği gibi kitapsız dinlerin mensubu olan bütün müşrikleri de hedef almakta ve bu da Kur"an"ın evrensel bir tebliğ olduğunu göstermektedir. Bu âyetlerde özetle Allah katında geçerli dinin İslâm olduğu ve Hz. Peygamber"in görevinin sadece tebliğ olduğu bildirilmektedir.77
Hz. Peygamber"in, hicretin altıncı yılında Hudeybiye Antlaşması"nın ardından Kisrâ, Kayser ve Necâşî gibi devrinde yaşamakta olan hükümdarların hepsine göndermeye başladığı İslâm"a davet mektupları davetin evrensel açılımını yansıtır ve78 bunların bir kısmı günümüze de ulaşmıştır. Bu mektuplar, gayri müslim olanlara neler tebliğ edileceğini gösteren ve peygamberî davet yöntemini açıklayan resmî belgeler durumundadır. Nitekim Hz. Peygamber, Bizanslılara bir mektup yazmaya karar verdiğinde kendisine, “Onlar bir mektubu mühürlü olmadıkça okumazlar.” denilince, hemen gümüş bir mühür edinmiştir. Bu gümüş yüzüğün nakşında da “Muhammed Resûlullâh.” yazısı kazılıdır.79
Hz. Peygamber"in, Bizans kralı Hirakl"e ulaştırılan mektubunda şunlar yazılmıştı: “Rahmân ve Rahîm olan Allah"ın adıyla. Allah"ın kulu ve resûlü Muhammed"den Roma"nın büyüğü Hirakl"e! Hidayete tâbi olanlara selâm olsun! Şimdi, seni İslâm"a davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul! Allah mükâfatını iki kat versin. Eğer kabul etmezsen halkının günahı senin boynunadır. "De ki: Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah"a ibadet edelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah"ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse deyin ki, şahit olun, biz Müslümanlarız."” 80 Bu mektupta Hz. Peygamber"in Âl-i İmrân sûresinin altmış dördüncü âyetini de yazdırması, davette müşterek noktalardan hareket edilmesini göstermesi açısından oldukça manidardır. Ayrıca Hz. Peygamber, Muâz b. Cebel"i Yemen"e gönderirken davet edeceği topluluğun Ehl-i kitap olduğunu; bu sebeple onları, önce kelime-i şehâdete, bunu kabul ederlerse beş vakit namaza, bunu da kabul ederlerse zekât vermeye davet etmekle emretmiştir.81 Bu rivayette Hz. Peygamber, en mühimden itibaren tedrîcî bir sıralama yapmış ve mükellefe hepsini birden yüklememiştir.