tutabilirsin.” buyurdu. Bedevî, “Allah"ın farz kıldığı zekâtın ne olduğunu söyle!” dedi. Allah Resûlü, ona (zekâtı da içine alan) İslâm"ın temel ilkelerinden bahsetti. O zaman bedevî, “Sana ikram eden Allah"a yemin ederim ki nafile hiçbir ibadet yapmayacağım fakat Allah"ın bana farz kıldığı ibadetlerden hiçbir şeyi de eksik yapmayacağım.” dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Sözüne sadık kalırsa kurtuluşa ermiştir.” buyurdu.46
Muhatap kitleyi, cennete götürecek davranışlara özendirme (terğîb), cehenneme götürecek tutum ve davranışlardan uzak tutma (terhîb), vaaz ve irşad görevini yürütenlerin uygulama yöntemlerinden biri olmalıdır. Zira gönlüne cennet arzusu ve cehennem endişesi yerleşmiş kişilerin bu dünyada düzgün ve disiplinli bir hayat yaşamaları daha da kolaylaşır. Bu bakımdan, “inzâr” (uyarma) ve “tebşîr” (müjdeleme) dengesini kurup yerli yerince kullanmak esastır. Kur"ân-ı Kerîm, bu dengeyi hep gözetmiş; iman edip salih amel işleyenlere mükâfat vaad ederken inkâr edip isyan edenlere ceza olduğunu bildirmiştir.47 Ayrıca Kur"an"da bütün peygamberlerin,48 özellikle son peygamber Hz. Muhammed"in49 ve son ilâhî kitap Kur"an"ın bütün insanlara uyarıcı ve müjdeci olarak gönderildiği50 belirtilmiştir.
Vaiz ya da mürşit açısından doğru olan tutum, insanlara şefkat, merhamet, hoşgörü ve sabırla muamele etmektir. Sevgili Peygamberimizin, risâlet görevi boyunca irşad uğrunda karşılaştığı meşakkat, sıkıntı ve zorluklara sabırla göğüs gerdiği unutulmamalıdır. Nitekim Kur"an"da, hayatta karşılaşılabilecek güçlüklere karşı sabır ve namaz aracılığıyla Allah"tan yardım istenmesi tavsiye edilmiştir.51 Allah Resûlü de İslâm uğruna insanların eziyetlerine katlanmıştır. Enes b. Mâlik bu hususta bir örneği şöyle anlatır: “Ben Resûlullah ile birlikte yürüyordum. Resûlullah"ın üzerinde Necrân dokumalarından kalın kenarlı bir bürde (kaftan) bulunuyordu. Bir bedevî bize yetişti ve Resûlullah"ın ridâsından sert bir şekilde çekti. Bu hareket sebebiyle ridânın kalın kenarının Resûlullah"ın boynunda iz yapmış olduğunu gördüm. Sonra bedevî, Resûlullah"tan kendisine bir şeyler vermesini istedi. Bunun üzerine Resûlullah, bedevîye baktı, tebessüm etti, sonra da ona bir miktar yardımda bulunulmasını emretti.”52
Hz. Peygamber ve mübarek arkadaşları, vaaz ve irşadda dinleyicilere bıkkınlık vermemeye özen gösterir, onların dinlemeye arzulu oldukları vakitleri gözetirlerdi. Söz gelimi Abdullah b. Mes"ûd, her perşembe insanlara vaaz ederdi. Bir şahıs, “Ey Ebû Abdurrahman! Senin bize her gün vaaz etmeni çok isterim.” deyince İbn Mes"ûd, ona şöyle cevap vermişti: