Hicretin sekizinci yılıydı.1 Hevâzinlilerle yapılan Huneyn Gazvesi Müslümanların lehine sonuçlanmış ve büyük bir ganimet elde edilmişti. Hz. Peygamber, Tâif kuşatması sonrasında gerekli taksimatı yapmak üzere ganimetlerin toplandığı yer olan Ci"râne"ye geldi.2 Ganimetlerin beşte birini Beytülmâl hissesi olarak ayırdıktan sonra geri kalanını ashâbı arasında paylaştırdı.3 Bu arada Allah Resûlü"nün, kalplerini İslâm"a ısındırmak istediği bazı kimselere yüzer deve vermesi, ensardan bir grubun dikkatinden kaçmamış ve “Allah, Resûlullah"a mağfiret eylesin! Kureyş"e veriyor da bizi bırakıyor. Halbuki kılıçlarımızdan hâlâ onların kanı damlıyor.”diye serzenişte bulunmuşlardı. Ensarın bu sözleri kısa bir süre sonra Allah Resûlü"nün kulağına gitti ve onlara haber göndererek bir çadırda toplanmalarını istedi. Ensar bir araya gelince Hz. Peygamber, “Kulağıma gelen sözleriniz ne demek oluyor?” diye sordu. İçlerinden anlayışlı olanları, “Yâ Resûlallah bizim aklı başında olanlarımız hiçbir şey söylemedi. Fakat yaşları küçük olanlarımız "Allah, Resûlullah"a mağfiret eylesin! Kureyş"e veriyor da ensarı terk ediyor, halbuki kılıçlarımızdan hâlâ Kureyş"in kanı damlıyor." dediler.” diye cevap verdi. Aslında bu durum ensardan bazı gençlerin, Resûlullah"ın taksimatında gözetmiş olduğu amacın farkına varamadıklarını gösteriyordu. Allah Resûlü, ashâbının yaşadığı tereddüdü şu sözleriyle giderdi: “Ben küfürden yeni kurtulmuş bazı kimselere onların kalplerini (İslâm"a) ısındırmak için (ganimet mallarından) veriyorum. İnsanlar aldıkları mallarla evlerine dönerken siz Allah"ın Resûlü ile evlerinize dönmekten razı değil misiniz? Allah"a yemin ederim ki sizin kendisiyle döndüğünüz (Peygamber), onların yanlarına alıp döndüklerinden daha hayırlıdır.” Bunun üzerine Hz. Peygamber"in maksadını anlayan ensar, “Evet yâ Resûlallah! Razıyız.” dediler.4
Sevgili Peygamberimizin kendilerine ganimetten pay ayırdığı kimseler, Kur"ân-ı Kerîm"de “müellefe-i kulûb” şeklinde zikredilen, gönülleri İslâm"a ısındırılmak istenen kimseler idi. Allah tarafından, kendilerine zekât verilebilecek kimseler arasında zikredilen bu gruptan âyette şu şekilde bahsedilmekteydi: “Sadakalar (zekâtlar) Allah"tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm"a)