Hicretin sekizinci yılı Şevval ayıydı.1 Mekke fethedilmiş, halkı da Hz. Peygamber"e bağlılıklarını dile getirmişti. Arapların önde gelen kabilelerinden Kureyş"in yenilgiyi kabul etmesi, Mekke ve civarında bulunan putların ortadan kaldırılması, birilerini rahatsız etmişti. Bunlardan Tâif çevresinde bulunan Hevâzin kabilesi, Sakîf kabilesiyle de anlaşarak Mâlik b. Avf"ın etrafında bir araya gelmişler ve Evtâs mevkiinde karargâhlarını kurmuşlardı. Arabistan"ın en büyük iki kabilesi olan Hevâzin ve Sakîf yaklaşık yirmi bin kişilik bir ordu oluşturmuşlardı. Mekke"yi ele geçirip Kâbe"ye tekrar sahip olmak istiyorlardı. Mâlik b. Avf, askerlerinin savaştan kaçmalarını engellemek ve her durumda savaşmalarını temin etmek için kadın ve çocuklarını hatta bütün koyun ve develerini savaş alanına getirmelerini emretmişti.2
Bu durumu fark eden Hz. Peygamber, karşı hamle yaparak — iki bini Mekkelilerden olmak üzere— on iki bin kişilik bir ordu oluşturdu.3 Adımlar sağlam atılmalıydı. Çünkü karşı cephede İslâm ordusuna karşı iyi organize olmuş ve Müslümanları yok etmek isteyen güçlü bir ordu vardı. Bu bağlamda Allah Resûlü, Medineli bir sahâbî olan Abdullah b. Ebû Hadred el-Eslemî"yi, düşmanın sayısı, hazırlıkları ve taktikleriyle ilgili haber getirmek üzere, düşman tarafına gönderdi. Bu kişi, Hevâzinlilerin içine karışarak elde ettiği bilgileri Allah Resûlü"ne aktardı.4
Bu arada Hz. Peygamber, o sıralarda müşrik olan Safvân b. Ümeyye"den çok miktarda zırh ve silahın, emaneten alınmasını istemiş, bu talep karşısında endişeye kapılan Safvân, “Bu bir gasp mı yâ Muhammed!” diye sormuş, Resûlullah da, “Hayır, (zayi olduğu takdirde) bedeli ödenmek üzere alınan emanettir.” şeklinde cevap vermişti.5 Böylece Safvân"dan yüz zırh alınmış6 ve hazırlıklar başlamıştı. Ashâbdan kimi zırhını giyiyor, kimi silahını kuşanıyor, kimi de atını hazırlıyordu. Hava çok sıcaktı. Öğleden sonra Kureyşli sahâbî Ebû Abdurrahman el-Fihrî doğruca Efendimizin çadırına giderek savaş için bütün hazırlıkların tamamlandığını ve yola çıkma vaktinin geldiğini haber verdi. Bunun üzerine Efendimiz, Hz. Bilâl"e, “Haydi kalk!” dedi. Bilâl de, “Emrin başım üstüne, canım sana fedadır.” diyerek oturduğu ağacın altından fırlayıp Efendimizin huzuruna geldi. Peygamberimiz, Bilâl"den bineğinin eyerlenmesini istedi. Bilâl iki tarafı liften olan,