Hicretin sekizinci senesinde1 bir barış elçisi, zulmün, kula kulluğun ve sömürünün hüküm sürdüğü topraklara doğru ilerliyordu. Elindeki meşaleyle karanlığı yarıyor, göklerin ve yerin nuru olan Allah"tan gelen aydınlığı diğer insanlara ulaştırmanın heyecanını yüreğinde taşıyordu. Bu barış elçisinin adı Hâris b. Umeyr idi. Diğer bir ifadeyle o, Allah"ın Elçisi"nin elçisi idi.
Medine"ye egemen olan adalet ve refahın esenliğini yaşamak, huzurun tadını çıkarmak varken yollara düşüp ıstırap içinde kıvranan civardaki mazlum insanların imdadına koşmak, herhâlde hârikulâde bir diğerkâmlık örneği olsa gerektir. Nerede olursa olsun zulme kayıtsız kalmayarak adaletin tecelli etmesi için canla başla çaba sarf etmek, Yüce Yaratan"ın müminlere yüklediği bir sorumluluktur. Kalbindeki bu duygular Hâris b. Umeyr"i sardıkça, o da atını Busrâ"ya doğru daha da bir hırsla mahmuzluyordu. Kula kulluğun pençesinde an be an ölümü tadan bu insanlara bir an önce yetişmeli, onlara hayat verecek ilâhî risâletin müjdesini bir an önce kavuşturmalıydı. O, hayat vermek için Busrâ"ya doğru koşturdukça atını, ölüm de her adımında ona daha bir yaklaşıyordu.
Nereden bilebilirdi Umeyr"in oğlu, Allah"ın bu muazzam nimetini nankörlükle karşılayacak, karanlıkları aydınlığa tercih edecek bir topluluğun kendisini beklediğini! Nereden bilebilirdi, bir tohum misali yarın toprağa verileceğini. Öyle ya, o bir elçiydi; elçiye zeval olmazdı. Firavun bile olanca hıncına rağmen, “Ben bir elçiyim.” 2 diyen Musa"ya dokunmamıştı. Ancak Rumların yani Bizans"ın vesayetinde Busrâ"nın valiliğini yürüten Şurahbîl b. Amr farklıydı. Hâris b. Umeyr"in kendisine takdim ettiği bu hayat iksirini elinin tersiyle itti. Hz. Peygamber"den kendisine ulaşan ve çağlar ötesine erişecek olsa milyarlarca elin uzanıp “Bana ver!” diyeceği o güzide mektubu parçalayıp yere attı. Bununla da yetinmedi, adamlarına dönerek Hâris b. Umeyr"i gösterdi ve götürüp boynunu vurmalarını emretti.3
İşte o an Şam toprakları Hâris b. Umeyr"in kanıyla boyandı. Akan her damla kan, pek yakında bu topraklara atılacak Müslüman adımlarının habercisi gibiydi. Gök ehli Hâris b. Umeyr"in şehâdetini birbirlerine muştularken, yerde kara haber tez elden Medine"ye ulaştı.4 Elçisinin katledilmesi Hz. Peygamber"e çok ağır geldi. Bundan daha büyük bir aşağılama ve bundan daha büyük bir hakaret düşünülemezdi.