Hanımlarının yanına toplandığı bir gün kızı Hz. Fâtıma da babasını ziyarete geldi. Nebî (sav) ona, “Merhaba kızım!” dedi ve onu yanına oturttu. Resûlullah o esnada Hz. Fâtıma"ya iki şey fısıldamıştı. O, birine ağlamış, diğerine gülmüştü. Hz. Âişe, Resûlullah"ın vefatından sonra Hz. Fâtıma"ya bunun nedenini sormuş, o da babasının kendisine, “Cibrîl her sene bir defa gelerek Kur"an"ı benimle birlikte okurdu, bu sene iki defa geldi. Bunu da kendi ecelimin gelişine yoruyorum. Ailemden bana ilk katılacak sensin. Ben senin için ne iyi bir selefim.” demesi üzerine ağladığını ve “Sen mümin kadınlarının yahut bu ümmetin kadınlarının hanımefendisi olmaya razı değil misin?” demesine de güldüğünü söylemiştir.13 Gerçekten de Hz. Fâtıma, babasının âhirete irtihalinden altı ay sonra vefat etmiştir.14
Pazartesi günü, Hz. Peygamber"in (sav) ashâbı Hz. Ebû Bekir"in arkasında saf tutmuş namaz kılıyorlardı. İyice ağırlaşmasından dolayı bir süredir kendisini göremedikleri Allah Resûlü, biraz olsun kendisini iyi hissederek odasının perdesini aralamış, ashâbına bakıyordu. Hz. Enes"in ifadesiyle, ayakta duran Allah Resûlü"nün yüzü Mushaf yaprağı gibiydi.15 Ashâbının saflar hâlinde el bağlayarak namaza durduklarını gören Nebî (sav) o kadar sevinmişti ki tebessüm etmiş hatta sesi duyulacak kadar gülmüştü. Onun sesini duyan ashâb o derece mutlu olmuşlardı ki neredeyse namazlarını bozacaklardı. Cemaate namaz kıldıran Hz. Ebû Bekir ise Resûlullah"ın namaz kıldırmak için geldiğini zannetmiş ve ilk safa geçip yerini Allah Resûlü"ne bırakmak üzere geriye doğru çekilmek istemişti. Resûlullah bu sırada Hz. Ebû Bekir"e ve cemaate namazlarını tamamlamaları için eliyle işaret etmiş sonra da Hz. Âişe"nin odasına girip perdeyi indirmişti. Vefatından önce ashâbıyla toplu olarak son görüşmesiydi bu.16 Zira Efendimiz (sav), bu günün ilerleyen saatlerinde Rabbine kavuşacaktı. Bunun, Resûlullah"ı son görüşü olduğunu17 söyleyen Hz. Enes"in aktardığına göre, o gün Resûlullah sık sık bayılmaya başladı. Babasının bu durumuna çok üzülen Hz. Fâtıma yüksek sesle, “Vay babamın ızdırabına!” demişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Bugünden sonra babanın hiç ızdırabı kalmayacak. 18 Kıyamete kadar hiç kimseyi hayatta bırakmayacak olan ölümün baban için zamanı gelmiştir.” buyurdu.19
Allah Resûlü, hastalığı süresince yanı başında duran kap içerisindeki suyun içine ellerini sokuyor ve ıslak elleriyle yüzünü mesh ederken, “Lâ ilâhe illâllâh! Ölümün sıkıntıları vardır.” diyordu. Rabbine kavuşma ânı geldiğinde ise, Hz. Âişe"nin çenesiyle göğsü arasına yaslanmış bir vaziyette