Hicretin onuncu yılında Medine, Arap yarımadasının dört bir yanından gelerek İslâm"a giren kabileler ve heyetlerle dolup taştı. Yemen"den Bahreyn"e1 birçok bölgeden İslâm"a yeni girmiş kabileler, bağlılıklarını bildirmek üzere temsilcilerini Medine"ye gönderdiler. Hz. Peygamber"in Veda Haccı"na hazırlandığı bu günlerde, artık Arap yarımadasının hemen hemen her tarafında, Medine"ye bağlı birçok kabile bulunmaktaydı. Hatta Yahudi ve Hıristiyanlar yanında, Mecûsîlik ve Sâbiîlik gibi diğer bazı din mensupları da cizye vererek Müslümanların himayesine girmişti.2
Hz. Peygamber"in Medine"de yaşaması, yapılan savaşlarda elde edilen ganimetler, zekât ve cizye gelirleri sayesinde Medine, artık dinî, siyasî ve askerî bakımdan bir güç merkezi hâline gelmişti. Yarımada"nın dört bir yanına Medine"den yöneticiler gönderiliyor; memurlar ve elçiler problemlerini çözmek için Medine"ye başvuruyorlardı. Arap yarımadasının büyük bir kısmının ekonomik ve siyasî bakımdan Hz. Peygamber"e bağlanmış olması, doğal olarak bazı kabile ileri gelenlerinin haset ve kıskançlığına yol açtı.
Veda Haccı"ndan yorgun dönen Hz. Peygamber, Muharrem ve Safer aylarını sakin bir şekilde geçirdikten sonra ölümüne sebep olan hastalığa yakalandı. Hz. Peygamber"in hastalandığı haberi çok kısa sürede Arap Yarımadası"nın dört bir tarafına yayıldı. Hıristiyanlar ve Yahudiler, bu durumu fırsat bilerek İslâm"ı yeni kabul etmiş kabileleri dinden dönmeye teşvik ettiler. Bu durum, bazı kabile liderlerinin siyasî emellerini gün yüzüne çıkardı. Bu emellerini daha önce Medine"ye gönderdikleri zekât ve cizye gelirlerini göndermeyerek açıkça ortaya koydular. Bunu, hem kendilerini Medine"nin nüfuzundan kurtarabilmek hem de kendi şahsî veya kabile menfaatlerini koruyabilmek için yaptılar. Bu liderlerden bazıları, başarıya ulaşabilmenin tek yolunun, peygamberliğin nüfuzundan yararlanmaktan geçtiğinin farkındaydılar. Bunun için Hz. Peygamber"e duyulan ilgiden hareketle peygamberliğe özendiler ve kendilerinin peygamber olduğunu iddia etmeye kalkıştılar.
Esved el-Ansî ve Müseylimetü"l-kezzâb, Resûl-i Ekrem"in peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkacaklarına dair önceden bilgi verdiği kimselerdi. Nitekim İbn Abbâs, Ebû Hüreyre"ye, Resûlullah"ın Müseylime"ye söylediği, “Sen kesinlikle rüyamda bana gösterilen kişisin.” sözünün mahiyetini sormuş, bunun üzerine