topluluğun hicreti gerçekleşti.5 Mekkeliler bu Hıristiyan kralın Müslümanlara kucak açmasından rahatsız oldular. Ona bir heyet göndererek ülkesine sığınan Müslümanları teslim etmesini istediler.6 O gün muhacirler arasında bulunan Ümmü Seleme validemiz yaşanan olaylara bizzat şahitlik etmiştir. Onun tanıklığına göre, Hıristiyan kral önce Mekkelileri dinledi ve ardından Müslümanlara söz hakkı verdi. Müslümanlar adına Resûlullah"ın amcazadesi Ca"fer b. Ebû Tâlib etkili bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Allah Resûlü"nün kendilerini putperestlik, kötülük, ahlâksızlık ve zulüm gibi câhiliyenin insanlık dışı uygulamalarından İslâm"ın aydınlığına nasıl çıkardığını dile getirdi. Kralın isteği üzerine Meryem sûresinden bir bölüm okudu, Necâşî bütün bunları dinledikten sonra Müslümanlara şöyle seslenmiştir: “Gidin, artık bu topraklarda serbestsiniz! Kim size kötü bir söz söylerse zarar görür. Bana dağlar kadar altın bağışlasalar sizin en ufak bir zarar dahi görmenize izin vermeyeceğim...” 7 Bu sözlerden sonra Müslümanlar Afrika"nın bu şefkatli ülkesinde yıllarca huzur içinde yaşamışlar ve İslâm"ı bu ülke insanlarına tebliğ etmişlerdi.
Habeşistan hicreti, İslâmî tebliğin, henüz ilk yıllarında iken Afrika"da yaşayan Hıristiyan bir topluluğa ulaştığını göstermektedir. Din farkı olmasına rağmen seviyeli ve erdemli bir ilişkinin toplumsal yaşamı nasıl huzurlu bir ortama dönüştürdüğünü göstermesi bakımından, ilk Müslümanların bu tecrübeleri oldukça dikkat çekicidir. Bu olayın bir başka kesitine Ümmü Seleme validemiz şöyle işaret etmektedir: “Bizler bu Hıristiyan kralın düşmanlarına galip gelmesi ve hükümranlığını sürdürmesi için Allah"a dua ederdik. Necâşî bu süre içerisinde yönetimi elden bırakmadı ve biz de Allah Resûlü"nün yanına dönünceye kadar orada huzur içerisinde yaşadık.” 8 Habeşistan"ın bu âdil hükümdarın vefatını Allah Resûlü, “Bugün güzel bir insan hayata veda etti, kalkın da kardeşinizin namazını kılın!” sözleriyle duyurdu.9 Sonrasında da bizzat kendisi, Necâşî için gıyabî cenaze namazı kıldırdı.10
616 yılında İranlı Mecûsîler, ezelî rakipleri olan Hıristiyan Rumları mağlup etmişlerdi. Bu galibiyetle, Anadolu başta olmak üzere Irak, Suriye, Filistin ve Mısır"ı ele geçiren İran orduları, her yeri yağmalayıp kutsal mekânları ve kiliseleri ateşe veriyor, şehirleri harabeye çeviriyorlardı. Girdikleri her yerde ateş tapınakları inşa ediyorlar ve Hıristiyanlara yaşama hakkı tanımıyorlardı. İşte bu haber Mekkeli müşrikleri memnun etmiş, Müslümanlarda ise üzüntüye neden olmuştu. Zira onlar ilâhî bir kitabın