(İncil"in) takipçileri olan Hıristiyanları, diğerlerine nispetle kendilerine daha yakın hissediyorlardı.11
Müşrikler bu mağlubiyeti her fırsatta dile getirip, “Siz de kitap ehlisiniz, Hıristiyanlar da! Biz de (İranlı Mecûsîler gibi) ümmîyiz. Nasıl İranlı kardeşlerimiz sizin gibi kitap ehli olan Hıristiyanlara galip geldilerse, şayet günün birinde bizimle savaşacak olursanız biz de size öyle galip geleceğiz!” diye tehdit etmeye başlamışlardı.12 Ancak çok geçmeden müminleri rahatlatan ve onları zaferle müjdeleyen ilâhî beyan geldi: “Elif lâm mîm. Rumlar, (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah"ındır. O gün müminler de Allah"ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah dilediğine yardım eder.O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir.” 13 Bu olayın üzerinden yedi yıl gibi bir süre geçmişti ki peygamberliğin on beşinci, hicretin ikinci yılında (623) Rumlar İranlıları mağlup etmişlerdi. Aynı yıl müminler de Bedir"de müşriklere karşı zafer kazanmışlardı. Dolayısıyla Kur"an"ın önceden haber verdiği bir mucizenin gerçekleşmiş olduğuna herkes şahitlik etmişti.14
Henüz Mekke dönemindeyken yaşanan bu gibi olaylar da gösteriyor ki Hz. Peygamber ve ashâbı, müşriklerle mukayese edildiğinde Ehl-i kitabın kendileri gibi ortak bir vahiy diline sahip olmaları dolayısıyla onları kendilerine yakın buluyor ve beşerî münasebetlerinde de müşriklere tercih ediyorlardı. Nitekim daha sonra inen âyetlerde Ehl-i kitabın yiyeceklerinden yemenin ve iffetli kadınlarıyla evlenmenin meşru olduğunun bildirilmesi15 onların bu tavrını desteklemekteydi. Zira müminlerle Ehl-i kitabın ortak bir noktada buluşmaları mümkündü ve Kur"an"ın Mekke dönemi sonlarına doğru inen bir âyetinde bu çağrı şöyle ifade edilmişti: “İçlerinden zulmedenleri bir yana, Ehl-i kitapla ancak en güzel şekilde mücadele edin ve deyin ki, "Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim Tanrımız da sizin Tanrınız da birdir ve biz O"na teslim olmuşuzdur."” 16
628 yılında, Mekkelilerle yapılan savaşlar sona ermiş, Hudeybiye barışıyla yeni bir sayfa açılmıştı. Allah Resûlü aynı yıl, dönemin hükümdarlarını İslâm"a davet etmek maksadıyla davet mektupları göndermişti. Ashâbdan Dıhye b. Halîfe el-Kelbî bu maksatla Bizans imparatoru Heraklius"a gönderilmişti. İmparator, elçinin geldiğini haber alınca elçiyi huzuruna kabul etti. Kral, mektubu okumadan önce o sırada ticaret maksadıyla Şam"a gelmiş bulunan Ebû Süfyân"dan kavminde peygamberlik