varlık tarafından yönetildiğine ve gök cisimlerinin tanrısal özelliklere sahip olduğuna dair Mezopotamya"da yaygın olan inanışı kabullenmişlerdi.41 Kur"an"da Sâbiîlerden üç ayrı yerde bahsedilmektedir.42 “Sâbiî” kelimesi, “bir dinden çıkıp, başka bir dine giren,” mânâsına gelmektedir.43
Araplar, kendi putperest dinlerini terk eden kimselere bu isimle hitap ederlerdi. Resûlullah ve ashâbı hakkında da, kendi dinlerini terk edip başka bir dine meylettikleri için bu ismi kullanmışlardı.44 Resûlullah"ın (sav) onlarla karşılaştığı veya iletişime girdiğini gösteren herhangi bir mâlûmata sahip değiliz. Ancak daha sonraki dönemlerde, yoğun olarak Mezopotamya yani Harran bölgesinde yaşadıkları için Harrânîler diye de bilinen Sâbiîler, İslâm topraklarında farklı zamanlarda farklı muameleler görmüşlerdir. Kimi zaman Ehl-i kitap, kimi zaman da müşrikler gibi değerlendirilmişlerdir.
Yüce Allah"ın, insanlara kulluk görevlerini hatırlatmak ve varlığın hakikatini kavramada kılavuzluk etmek üzere gönderdiği bütün peygamberler gibi Allah Resûlü (sav) de, yirmi üç yıllık peygamberlik hayatı boyunca din, dil, ırk ve renk ayrımı gözetmeksizin bütün insanlığa kurtuluşa giden yegâne yolun tevhid yolu olduğunu göstermiştir. O, peygamberlik görevi gereği, geçmişte birçok peygamberin getirmiş olduğu ilâhî hakikatleri tasdik edip onaylamış, tahrife uğramış olanları da düzeltip tashih etmiştir. Hangi inanca mensup olursa olsun, ortak insanî değerlere saygı gösterdiği müddetçe her insanı saygıya değer görmüş, yaşama ve inanma gibi temel hakları güvence altına almıştır. Resûlullah"ın farklı din mensuplarıyla beşerî münasebetleri bütüncül bir nazarla incelendiğinde görülecektir ki onları her fırsatta tevhide çağırmakla birlikte, kendi inancında kalmak isteyenlere cizye gibi bazı yükümlülükleri yerine getirmek şartıyla serbestlik tanımış ve dinlerini terk etmeleri konusunda asla bir zorlamada bulunmamıştır.45