“Yeryüzünde kabrimin olmasını en çok arzuladığım şehir Medine"dir.” deyişi23 biraz olsun teselli verir, kendisini hasrete hazırlayan gönüllere.
Medineliler gönüllerinden kopan duygularla Allah"ın Resûlü"ne sanki şöyle seslenmekteydiler o gün: “Ey Nebî! Gel! "Kapılarında meleklerin beklediğini" söylediğin24 Medine şehrine gel. "İslâm şehirleri arasında en son yıkılacak şehir Medine"dir." demiştin ya!25 Sensiz yıkılır bu şehir, viran olur evler, bahçeler. Hadi gel! Hani sen, Medine"den çıkarken ağaçlık yoldan çıkardın da Medine"ye girerken yolcuların geceleyip dinlendiği Muarres yolundan gelirdin ya!26 İşte öyle gel. Hani Medine"deyken demiştin ki, “Ümmetimden kim Medine"nin sıkıntı ve zorluğuna katlanırsa ben kıyamet günü muhakkak onun için şefaatçi veya şahit olacağım.” diye.27 Sen bizim hayat suyumuzsun; bizi susuz bırakma, hadi ne olur gel!”
Resûl-i Ekrem Efendimiz tabiî ki de Medine"sine geri dönecekti. Çünkü onda vefasızlıktan eser yoktu. O, Beytullah"ın yanı başındaki hayatından vazgeçer ama ona zor zamanında kendisine kucak açan Medinelilere karşı vefasından asla vazgeçmezdi. Vazgeçmedi de. Kavuştuğu anda Kâbe"sini, Hira mağarasını bırakıp Medine"ye geri döndü. Allah"ın Resûlü (sav) vaktiyle, “Bana diğer şehirleri silip süpürecek olan bir şehre hicret emri verildi. Oraya Yesrib diyorlar, halbuki o Medine"dir. Demirci körüğünün, demirin kirini attığı gibi bu şehir de kötüleri bir bir dışarıya atar.” diye bitirmemiş miydi sözünü?28
“Kınamak, zarar vermek, karıştırmak, kötülemek, bozmak” gibi anlamlara geliyordu “Yesrib”.29 Allah Resûlü ise dönüşüme sahne olan ve ilerde İslâm medeniyetinin beşiği olacak şehrin isminin bu şekilde anılmasına rıza gösteremezdi. Kötülüğü çağrıştıran bu kelimenin yerine medenî bir toplumu ifade eden “Medine” ismini vermişti İslâm şehrine.
Hz. PeygamberMedine"yi medeniyetin merkezi hâline getiriyordu. Burada kötü unsurların kendiliğinden ayıklandığı, ahlâk temeline dayalı bir şehir kültürü inşa etmeye çalışıyordu. Hz. Peygamber, Medine"yi ahlâkîlik ve iman vasıflarının tecelli odağı yapıyor, doğruyu yanlıştan ayırt etmeyi Medine"ye bırakıyordu. Onun eliyle Medine"de böyle bir bilinç, böyle bir bellek oluşturulmuştu. İşte o, Medine"ye dönüyordu. Medine cennete dönüyordu. Ravza-i Mutahhara"ya hazırlanıyordu. Artık Medine, medeniyetin merkezi oluyordu. Medine, Medine-i Münevvere (nurlanmış, aydınlanmış şehir) oluyordu.
Öyle bir şehirdi ki Medine! Mekke"de Allah"ın evi vardı, Mekke harem olmasına haremdi ama Peygamber Efendimiz (sav), “İbrâhim Mekke"yi