gerçekleştirilmesi mümkün olan bir ameldi. Yine kişinin arkasından dua eden salih bir evlâda sahip olması da amel defterinin kapanmaması için bir sebepti. Evlâdın hayırlı olması da büyük ölçüde anne babanın gayret sarf edip evlâdını iyi yetiştirmesine bağlıydı. Çünkü kişi için ancak çalıştığının karşılığı vardı.30 Evlâtlarını güzel yetiştiren kimseler, bu çabalarının karşılığını vefatlarının ardından da görecekti.
Sahâbîler gibi onları takip eden nesiller de Peygamber Efendimizin yönlendirmesiyle vakıfların kesintisiz bir hayır çeşmesi olduğunu, dünya ve âhirette birçok yararlar sağlayacağını idrak etmişlerdi. Mallarını Allah rızası için vakfedenler, hayatları boyunca muhtaç kimselerin yüzlerindeki tebessümlerle huzur içinde yaşayacaklar, öldükten sonra da vakıfları sayesinde sevap kazanmayı sürdüreceklerdi.
Sadaka-i câriye, Allah rızası gözetilmiş bütün vakıfları içine alıyordu. Bu bir anlamda iyiliklerin sürekli hâle gelmesi ve hayrın düzenli bir şekilde yayılmaya devam etmesi demekti. İçerisinde Allah"a ibadet edilen mescitler ve ilim tahsil edilen okullar başta olmak üzere, insanlara hatta can taşıyan her bir varlığa yarar sağlayan müesseseler kurmak da bir sadaka-i câriye idi. Bu vakıflar, toplumda devletin ulaşamadığı, bireylerin de tek başına göremediği muhtaçların yardımına koşuyor, toplum içindeki sorunlar yine toplum tarafından çözülüyordu. Muhtaç kimseler, bizzat zengin bir şahıstan minnet duyarak yardım almak yerine müesseseleşmiş kurumlardan gönül huzuru ile ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Böylece, zekât, sadaka veya diğer yardımların yanı sıra vakıf müessesesi sayesinde de zengin ve fakir arasındaki derin uçurumların oluşması engelleniyor, iki grup arasında kaynaşma temin ediliyordu. Başka bir deyişle vakıflar, malın sadece zenginler arasında dolaşımını engelleyen, onlardan fakirlerin de istifadesini sağlayan hayır işlerinin kurumsallaşması anlamını taşıyordu. Aslında bu, imkânlarını kullanarak zengin olduğu topluma karşı bir şahsın vefa borcuydu. Vakıflar, bu borcu ödemek isteyen ve toplumun gerçek anlamdaki fakirlerine ulaşmaya çalışan zenginler için de gerçek bir köprüydü.
İslâm"ın ilk yıllarından itibaren vakıflar maddî ve mânevî olarak birçok fayda içermesi sebebiyle artarak gelişti. Raşid halifeler dönemi, Emevîler, Abbâsîler ve nihayetinde Osmanlılarda İslâm dünyasının dört bir yanı farklı alanlarda vakıflarla donatıldı. Kişiler kendileri ve aileleri adına vakıf kurmakla kalmayıp geçmiş peygamberler ve salih kimseler