Dolayısıyla kabir ziyaretinde yokluk acısını tazelemenin ötesinde, âhireti hatırlama, nefis muhasebesi yapma ve kabirdekinin hâlini düşünerek ibret alma gibi bireyin dinî duygu ve yaşantısını olumlu yönde etkileyecek hususlar hedeflenmelidir.
Öteden beri toplumlara yön veren büyük şahsiyetlerin adına anıt mezarlar yapılması tüm kültürlerde yaygın bir uygulamadır. İslâm geleneğinde de bu tür şahsiyetlerin kabirleri tıpkı kendileri gibi ayrı ve özel bir ilgiye mazhar olmuştur. Kendilerine duyulan hürmetin bir işareti olarak onların mezarları üzerine “türbe” adı verilen yapılar inşa edilmiştir. Hiç kuşkusuz ki bu uygulamanın temelinde, Müslüman toplum üzerinde önemli etkiler bırakmış kanaat önderlerinin tesirlerini ve hatıralarını canlı tutma isteği mevcuttur. Neticede bedenleri yok olmuş olsa da türbeleri sayesinde onların mânevî kişilikleri canlılığını korumaya devam etmiştir.
Ziyaret olgusu açısından baktığımızda da bu şahsiyetlerin türbeleri, sıradan kabirlerden farklı işlevler icra etmektedirler. Mânevî önderlerin türbeleri, tarih boyunca din-toplum ilişkisinin devam etmesinde önemli bir rol oynamışlardır. Türbeler bugün de büyük ölçüde bu işlevlerini sürdürmektedirler. Bununla birlikte bu mekânların, zaman zaman din dışı uygulamaların merkezi hâline gelecek kadar suistimal edildiği de görülmektedir. Bu toplumsal vakıanın, özellikle tevhid inancını zedeleyici unsurlar içermesi, kabir ziyareti ile birlikte türbe ziyaretine de dikkat çekilmesini gerekli kılmaktadır.
Sadece Allah"a ibadet etmek İslâm dininin özünü teşkil etmektedir. “Mescitler şüphesiz Allah"ındır. O hâlde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın.” 21 buyuran Yüce Yaratıcı, mâbetlerde ibadet ederken bu tevhid ilkesine riayet etmemiz hususunda bizleri uyarmaktadır. Aynı şekilde, “Rabbim adaleti emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O"na) doğrultun. Dini Allah"a has kılarak O"na ibadet edin.” 22 âyeti, Müslümanlar başta olmak üzere Kur"an"a muhatap olan bütün insanlar için evrensel bir uyarı niteliğindedir.
Allah, kendisi dışında rab ve dost (velî) kılınan, kendilerine ibadet ve dua edilen meleklerin ve peygamberlerin de23 kendisinin kulları olduğunu hatırlatmaktadır.24 Kur"an"da, “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara beni ve annemi Allah"tan başka iki tanrı olarak benimseyin dedin?” 25 ve “Onlar Allah"ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih"i rableri olarak kabul ettiler...” 26 gibi âyetler, Allah"a ortak koşmanın, câhiliye Araplarında olduğu gibi sadece cansız putlar vasıtasıyla değil Allah"ın en sevgili kulları