Allah Resûlü bir gün, Hz. İbrâhim ve Hz. İsa"nın kendilerine inananlar için yaptıkları duaları hatırlar. Kur"ân-ı Kerîm"de de yer alan bu duaları okuduktan16 sonra ellerini açar ve “Yâ Rabbi, ümmetim, ümmetim!” diyerek dua edip, ağlar. O kadar yalvarır ki nihayet ümmeti hakkında kendisinin razı edileceği müjdesini alır.17 Ve kıyamete kadar yaşayacak bütün insanlığın son tebliğcisi ve hak dinin tamamlayıcısı olan Hz. Muhammed"e (sav) de şefaat için izin verilir.18 O (sav) diğer peygamberlere göre kendisine daha çok inanan olduğunu belirtir.19 Ve “Her peygamberin niyaz ettiği bir duası vardır. Ben de duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklamak istiyorum.” 20 buyurur. Bunun yanında, “Ben âdemoğlunun efendisi, kabri ilk açılacak, ilk şefaat edecek olan ve şefaati ilk kabul edilecek olanım.” 21 buyurarak şefaat hususunda kendisine tanınan ayrıcalığa işaret eder.
Allah Resûlü"ne bahşedilen bu şerefli konum, “makâm-ı mahmûd” diye adlandırılmaktadır.22 Bu makam, Peygamberimizin ümmeti için şefaat dilediği makamdır.23 İnsanlar için af dilediği o en yüce, en büyük, en kapsamlı şefaat, “şefaat-i uzmâ”dır. İnsanlar kendileri için şefaatte bulunmasını istediklerinde Resûlullah (sav), Allah"ın huzurunda secdeye kapanacak, O"na hamdedip övgüler sıralayacak ve kendisine, “Dile! Ne dilersen, dileğin yerine getirilecek. Şefaat et! Şefaatin kabul edilecek. Söyle! Sözün dinlenecek.” denilecektir. İşte Kur"an"da, “Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni makâm-ı mahmûda ulaştırsın.” 24 âyetinde ifade edilen “makâm-ı mahmûd” da bu olacaktır.25
Kur"ân-ı Kerîm"de kâfirler, Allah"a ortak koşan müşrikler ve âhireti inkâr edenler için şefaatin söz konusu olamayacağı ayrıca belirtilmiştir:
“Onlara (kâfirlere) şefaatçilerin şefaati fayda vermez.” 26
“Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur"an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır...” 27
“Onlar (ashâbü"l-yemîn) cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: "Sizi cehenneme ne soktu?" Onlar şöyle derler: "Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksula yedirmezdik. Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalardık. Ceza gününü de yalanlıyorduk. Nihayet ölüm bize gelip çattı." Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.” 28
Allah"ı inkâr eden kimse peygamber yakını bile olsa kendisi için şefaat ve bağışlanmanın mümkün olmayacaktır: “Cehennem ehli oldukları açıkça kendilerine belli olduktan sonra —yakınları da olsalar— Allah"a ortak koşanlar için af dilemek ne Peygamber"e yaraşır ne de müminlere. İbrâhim"in babası için