hata ettiklerini, dolayısıyla istediğini yapmasını söylediler. Buna göre artık şehrin dışına çıkmaya gerek kalmayabilirdi. Ancak Hz. Peygamber bu konuda kararlı olduğunu şöyle ifade etti: “Hiçbir peygambere, üzerine giydiği zırhı Allah"ın hükmü gerçekleşinceye kadar çıkarmak yaraşmaz!” 9
Onun gözü pek bir savaşçıya yakışan bu tutumu, diğer askerler üzerinde çok önemli bir tesir bırakmış ve onların da savaş ortamına iyiden iyiye girmelerine yardımcı olmuştu. Artık herkes düşmanla karşılaşmaya hazırdı ve hiç kimsede korku belirtisi yoktu. Hatta henüz on üç on dört yaşlarında olduğu hâlde savaşa iştirak etmek için neferlerin arasına sızan çocukların cesareti, bütün orduyu daha bir heyecanlandırıyordu. Uhud"a doğru giderken yolda yapılan denetimler sırasında bu çocukları fark eden Hz. Peygamber, cesaretlerini takdir etmekle birlikte, durumun ciddiyetini onlara anlattı ve savaşa katılmalarına müsaade etmedi. Abdullah b. Ömer, Ebû Saîd el-Hudrî, Üsâme b. Zeyd, Zeyd b. Sâbit, Berâ" b. Âzib, Zeyd b. Erkam, Semüre b. Cündeb ve Râfi" b. Hadîc bu şekilde geri çevrilen çocuklardandı. Ancak daha sonra Râfi" iyi ok attığı, Semüre de güçlü kuvvetli olduğu için izin verilenler arasına katıldı.10
Müslümanlar tam da Uhud"a ulaşmak üzereydi ki münafıkların reîsi olan Abdullah b. Übey b. Selûl son hamlesini yaptı. Savaşın kaçınılmaz olduğunu anlayınca üç yüz kişilik taraftarıyla ordudan ayrıldı ve Müslümanlar yedi yüz kişi kaldılar.11 Böylece yaklaşık üçte birini daha savaş başlamadan kaybeden Müslüman ordusu, büyük bir darbe almış oldu. Her şeye rağmen kuvve-i mânevîlerinin bozulmasına müsaade edilmeyecekti. Zira Kur"an"da buyrulduğu üzere gerçek müminler ve münafıklar kendilerini belli etmişlerdi: “İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah"ın izniyledir. Bu da müminleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi. Onlara (münafıklara), "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin." denildi de onlar, "Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik!" dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir.” 12
Müslümanlar bir müddet yürüyüşün ardından Uhud dağı eteklerine kadar geldiler. Dağı arkalarına almak suretiyle karargâhlarını kurdular.13 Uhud dağına yaslanan ordunun güvenliği açısından kuşkusuz en önemli nokta Ayneyn geçidi idi. Buraya hâkim olan, savaşa hükmedebilirdi. Bu nedenle geçit için mutlaka bir önlem alınması gerekiyordu. Hz. Peygamber, oraya keskin nişancılardan elli okçu yerleştirilmesinin taktiksel bir önem