Müslümanlar iki ateş arasında kaldı. Büyük bir felâketle yüz yüze gelmeleri an meselesiydi. Savaş son derece kritik bir safhaya gelmişti. Öyle ki, İslâm ordusu dağılmaya başlamıştı.
Tam bu sırada Allah"ın Sevgili Peygamberi de nereden geldiğini anlayamadığı birkaç darbeyle sarsıldı. Utbe b. Ebû Vakkâs"ın fırlattığı bir taş mübarek yüzünü yaraladı. Yanağındaki yaranın ve alt çenesinin sağ ön tarafındaki kırılan birkaç dişinin dayanılmaz sızısını bütün vücudunda hissediyordu ki bu defa Abdullah b. Şihâb"ın attığı taşın alnına isabet etmesiyle başındaki miğfer parçalandı. İbn Kamie"nin kılıç darbeleri de üzerindeki zırhta yankılandı.22
Gerçek bir şok hâli yaşanıyordu. Rahmet Peygamberi"nin böyle bir muameleye maruz kalması reva mıydı? Yüzündeki kanı silen Resûlullah, “Kendilerini Allah"a davet ediyor olduğu hâlde, Peygamberi"nin başını yaran, dişini kıran bir kavim nasıl felâh bulur!” diye sitem etmekten kendini alamadı. Bunun üzerine Allah Teâlâ, “Bu işte senin yapacağın bir şey yoktur. Allah ya tevbelerini kabul edip onları affeder ya da zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.” 23 âyetini indirdi.24 Yüzünden akan kanı elleriyle silmeye çalışıyor fakat durduramıyordu. Savaş sonuna kadar da bu yara kanamaya devam etmiş ve miğferin yanağını sıkıştırması sonucu batan demir parçalarını çıkarmaya bir türlü fırsat bulamamıştı. Peygamberimizin tedavisi ancak savaş sonunda yapılabildi. Sevgili babasının durumunu merak eden Hz. Fâtıma, onu görünce hemen boynuna sarıldı.25 Sonra yaralarını suyla yıkamaya başladı fakat bu daha çok kan akmasına neden oldu. En sonunda bir hasır parçasını yakarak külünü bastırdı ve kanı durdurdu.26 Hiç kuşku yok ki Resûlullah"ın bu son yaşadıkları, hayatı boyunca unutamayacağı şeylerdi. Zira Hz. Âişe de böyle düşünmüş olacak ki daha sonraları Allah Resûlü"ne şu soruyu sormuştu: “Yâ Resûlallah! Başına Uhud gününden daha şiddetli bir gün geldi mi?” 27
Savaş meydanında yaşanan bu hengâmede Hz. Peygamber"in öldürüldüğü yönünde çeşitli söylentiler yayılmaya başladı ve Müslüman ordusu arasında büyük bir kargaşa meydana geldi. Öyle ki bu dehşet dolu anlarda Müslümanlar bilinçsizce birbirleriyle çatışmaya başladı.28 Bu durum karşısında bazıları Allah Resûlü öldükten sonra artık savaşmanın bir anlamı olmadığını düşünüyordu. Bazıları ise Resûlullah"tan sonra yaşamanın kendilerine yakışmayacağını, bu nedenle ölümüne çarpışmaya devam edilmesi gerektiğini söylüyordu. Fakat bir müddet sonra Resûlullah"ın hayatını