gücüne göre değişir. İnsan özgür iradesiyle kendi lehine veya aleyhine karar verecek ve bu kararından da kendisi sorumlu tutulacaktır. Dolayısıyla erdem, gayri meşru, süflî arzulara sahip olmamak değil, bu tür duygular nefiste uyandığı zaman onları dizginleyebilmektir. Bunun yolu da daha çok kimi mistik öğretilerin etkisinde kalan ve yer yer geleneğimizde de izlerine rastladığımız nefse ızdırap çektirmek suretiyle onu köreltmeyi esas alan yaklaşımla hareket etmek değildir. Bu, Müslümanlığın özüyle bağdaşmayan bir algıdır. Dinimizde nefsi kötülemek ve ezmek değil, tezkiye etmek ve arındırmak esastır. Nitekim Yüce Allah “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.” 21 buyurmaktadır. Nefsi tezkiye etmek de en basit ifadeyle çirkin huy ve davranışları terk edip, güzel huylara sahip olmaya çalışmaktır. Bunu başarabilmenin yolu nefsi sık sık hesaba çekmektir. Nitekim büyük sahâbî Hz. Ömer şöyle demiştir: “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin, büyük hesap günü için kendinizi hazırlayın! Çünkü kıyamet gününde hesap, ancak dünyada iken kendisini hesaba çekenler için kolay olacaktır.” 22 Allah yolunda cihadın esası da işbu nefsi hesaba çekmektir.
Şu hâlde daha çok “insanın kendisi” anlamına gelen nefsin potansiyel tehlike veya düşman şeklinde düşünülmesi yanlıştır. Nefis, iyiliği ve kötülüğü, fazileti ve rezaleti aynı anda barındıran bir alandır. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, nefis, insandan ayrı, farklı bir varlık da değildir. “Nefisle mücadele” mefhumu nefsin farklı bir varlık kategorisi olarak algılanmasına yol açmış olabilir. Ancak bu mücadele insanın kendisiyle, hırslarıyla, bitmek tükenmek bilmeyen istek ve arzularıyla imtihanından başka bir şey değildir. Resûl-i Ekrem akıllı olmanın bir işareti olarak sunduğu bu mücadelenin nasıl yapılacağını şu hadisiyle bizlere öğretmiştir:“Akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır. Zavallı (ahmak) kişi ise nefsinin arzu ve isteklerine uyan (ve buna rağmen hâlâ) Allah"tan (iyilik) temenni edendir.” 23 “Şeytan, sizi Allah"la (O"nun affına güvendirerek) aldatmasın.” 24 âyetinde de ifade edildiği gibi şeytan “Nasıl olsa Allah affedicidir.” düşüncesini insana sürekli telkin etmek suretiyle nefse kolay bir şekilde nüfuz edebilmektedir. Peygamber Efendimiz (sav) âdeta nefsanî arzularının esiri hâline gelen bu durumdaki insanları zavallı ve ahmak olarak nitelemektedir.
Nefis ya şeytandan ya da melekten aldığı ilhamla hareket eder. Şeytan, insana, yaşadığı anın tadını çıkarması yönünde cazip görünen telkinlerde