Benzer şekilde Hz. Âişe"nin o zamanlar henüz küçük yaşta olan yeğeni Urve b. Zübeyr, “Şüphesiz Safâ ile Merve, Allah"ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe"yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur.” 14 anlamındaki âyeti okuyunca buradan, Safâ ve Merve"de sa"y yapmanın zorunlu olmadığı sonucuna varmıştı. Bu fikrini teyzesi Hz. Âişe"ye söyleyince, o şu açıklamayı yaptı: “(Bir kısım) ensar, câhiliye döneminde (kutsal saydıkları putları karşısında bulunan) Safâ ve Merve arasında sa"y yapmayı günah sayarlardı. İslâm gelince onlar bu durumu Allah Resûlü"ne sordular ve neticesinde bu âyetler indi.”15 Dolayısıyla bu âyet, Urve"nin anlayışının aksine, söz konusu yerlerde sa"y etmenin herhangi bir mahzuru olmadığını anlatıyor; Hz. Peygamber"in uygulaması da sa"yin gerekliliğine işaret ediyordu.16 Öte yandan bu olayda Hz. Âişe, yeğenine, “Şayet bu âyet senin anladığın gibi olsaydı, âyetin “Safâ ve Merve"yi sa"y etmemekte bir günah yoktur.” şeklinde indirilmesi gerekirdi.” demiş, böylece âyetlerin açıklanmasında bağlamın yanı sıra, lafızların da önemine dikkat çekmişti.17
Vahyin ilk muhatapları olan sahâbîler bilgi ve tecrübelerini sonraki nesillere aktardılar. Ancak Peygamberimiz ve ashâbından sonraki dönemlerde, İslâm"ın yol gösterici, ufuk açıcı bilgileri, Mushaf hâline getirilmiş Kur"an"ın ve yine büyük ölçüde yazılı hâlde bulunan hadis metinlerinin yorumlanması ile elde edilebilirdi. Bu zaruret neticesinde, Müslümanların ortak düşünce ve ilkelerden uzaklaşma riski dikkate alınarak, İslâm kültüründe anlama ve açıklama konusunda ilke ve yöntemler belirlendi.
Düzenli tefsir dersleri yapan, bu alanda pek çok öğrenci yetiştiren ve tefsir ilminin kurucusu olarak anılan genç sahâbî İbn Abbâs"ın naklettiği bir hadisinde Allah Resûlü, bilgi ve yönteme dayalı olmaksızın âyetleri tefsir etmenin yanlışlığını şu ağır ifadelerle hatırlatmaktadır:“Kim Kur"an hakkında bilgisizce konuşursa, cehennemdeki yerine hazırlansın.” 18
Bu hadis, dinin temel kaynaklarını şerh/izah etme işinin özel bir bilgi alanı olduğunu ihsas etmektedir. Ulaşılan sonuçlardan ziyade, yorumlama keyfiyetinin konu edilmesi, bize âyet ve hadislerin belli bir yöntemle ve denetlenebilir bir bilgiyle ele alınması gerektiğini öğretmektedir. Kur"an"ı keyfî ve sorumsuzca yorumlamanın cehenneme götürebilecek bir yanlışlık olarak sunulması, dinin doğru anlaşılması gibi, tahrifinin de yorumlama neticesinde gerçekleştiğini bildirmektedir. Dolayısıyla hadisteki uyarı, âyet ve hadisleri anlama ve yorumlamanın bilimsel bir yetkinlik işi olduğuna,