Necm sûresinde önce insanın sorumluluğunu hatırlatan şu âyetler zikredilir: “İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir.” 13
Hemen akabinde insanın varlık tasavvurunu hatırlatan şu âyetler sıralanır: “Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O"dur güldüren ve ağlatan; O"dur öldüren ve yaşatan. Rahme atılan nutfeden (spermden) erkek ve dişi çiftini yaratma, öldükten sonra diriltme, tekrar yaratma O"na aittir. İnsanı zengin eden, varlıklı kılan da O"dur...” 14
Hz. Ali"nin anlattığı şu hadisede Peygamberimiz öncelikli olarak bu hakikate işaret etmektedir: “Bir keresinde Medine"deki Bakî" Kabristanı"nda bir cenazede bulunuyorduk. Peygamber (sav) yanımıza gelip oturdu. Biz de onun çevresine toplandık. Elinde bir çubuk vardı. Başını düşünceli bir şekilde aşağıya doğru eğdi ve elindeki çubukla yerde çizgiler çizmeye başladı. Sonra, "Hiç kimse, hiçbir canlı yoktur ki cennet ve cehennemdeki yeri ile saîd (mutlu) veya şakî (bedbaht) olduğu yazılmış olmasın." buyurdu.”15
Hadiste zikri geçen “saadet” ve “şekâvet” tabirleri câhiliye Arapları tarafından mutluluk ve mutsuzluğu şans ve talihe bağlayan bir anlayışla kullanılıyordu. Şans ve şansızlığı da kuşların ve yıldızların hareketlerine göre belirliyorlardı.16 Hz. Peygamber bu sözüyle, mutluluğu ve bedbahtlığı Allah"ın kudreti dışında birtakım sebeplere bağlayan Arapların yanlış algılarını düzeltmektedir. Aynı zamanda şans ve talihe konu ettikleri durumun dünyevî hayatla sınırlı olmadığına, asıl mutluluk ve bedbahtlığın âhirette söz konusu olduğuna dikkatleri çekmiş, her şeyde olduğu gibi mutluluk ve bedbahtlığın da Allah"ın irade ve kudretinden bağımsız var olamayacağını vurgulamıştır. Allah"ın irade ve takdirinin insanın çabası ve yönelmesine göre tecelli ettiğini de hatırlatmıştır. Buna göre insanı hem bu dünyada hem de âhirette mutluluk ya da bedbahtlığa iten şey, aslında kendi yapıp ettikleridir.
Hz. Ömer"in Allah Resûlü"nden rivayet ettiği şu hadis de aslında aynı hususu hatırlatmaktadır. Müslim b. Yesâr el-Cühenî"nin anlattığına göre, Ömer b. el-Hattâb"a,
“Hani Rabbin (ezelde) Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine şahit tutarak, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)." demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik." dememeniz içindir.” 17 âyetinin anlamı sorulmuş, o da